1. her geçen gün değeri artan bir eylemdir. özellikle görsel iletişim araçlarının günün 4-5 belki daha da fazla saatini çalması sonucunda ve youtube, instagram, facebook, twitter gibi mecraların toplamda 300 kelime ile döndüğünü düşünecek olursak kitaplar hazineye dönüyor. çünkü youtuber denilen kavram en yeteneklisi bile aslında beynin düşünme kapasitesini azaltıyor. insanlar kelimelerle düşünür. sürekli aynı kelimeler etrafında dolanınca aslında düşünme yetisini kaybetmeye başlıyor.

    düşünmek elbette kişinin kendi hayatını iyileştirmesi bakımından önemlidir. düşünme yeteneğini geliştirmek için kitap okumak ve bir şeyler yazmak iyi bir yöntem. rastgele yazılar okumakla mesela twitter okumakla kitap okumak arasında da kalite farkı var. ilginçtir ben twitter okuyorum ne kitabı diyen duydum. tamam da sürekli aynı düşünme biçimi ve aynı 300-400 kelime ile dönen olayları okumakla yıllarca emek vermiş kendini okumak ve yazmak anlamında eğitmiş bir yazarın kelimelerini ve düşünme biçimini okumak aynı şey değil. keşke ekran kaydırmak, göz gezdirmek gibi kolay olsaydı bu iş ama değil.
    abi
  2. bunu hayatım boyunca çok yapmadım. kitap okuyan insanlara da hiç imrenmedim. benim için onlar da diğerleri gibi sıradan insanlardı. ama kısa sure önce bir kitap okumaya başladım. şu sıralar dönem sonu sınavlarım olduğu için sürekli olarak okuyamadım da. ama bulabildiğim her boş vakitte okumaya çalışıyorum artık.

    kitaptaki karakterlere verilen betimlemeler her nasıl olurlarsa olsunlar onlara kendi kafamda yarattığım biçimleri vermek, sanki onlarla oturup sohbet etmiş gibi kafamda bir sima canlanması. bu inanılmaz bir şey. bazen bir cafede arkadaşlarımla otururken kendi kafamda yarattığım tiplemeyi diğer masalarda aramak, bulamamak. ne büyük hayal kırıklığı değil mi? hiç de değil. onların senin benim gibi sıradan insanlar olmadığını bilmek, onlarla hiçbir zaman konuşamamak ama her şeyini sadece onlara anlatmak, seni sadece onların anladığını bilmek. bu hayal kırıklığı değil, mutluluk.

    hayır bir şizofren değilim yada yalnızlıktan delirmedim. tam aksine hayatta başka hiçbir şekilde edinemeyeceğim bir kazanım oldu benim için. artık kitap okumadığım yıllara yanıyorum, kitap okuyan insanlara imreniyorum. benden çok daha fazla hayalleri, dostlukları, arkadaşlıkları var onların. başları sıkıştığında yardım alabilecekleri, danışabilecekleri insanlar benimkilerden daha fazla. nasıl olur da imrenmem. yalnız kaldıklarında sohbet edebilecekleri yada düşünebilecekleri dostlar benimkilerden çok daha fazla, nasıl imrenmem..

    en önemlisi de, yatmadan önce ayıracı kitabın cezbedici kokusuna bırakmak, yatmadan öce yaptığın son şeyin bir kitap kapatmak olmasının huzuru. bunları hissedebildim. bunca şeyden sonra kitap okumayı bırakmak mi? tüm bunları hissedebilmişken tek arzum daha fazla kitap okuyabilmek.
  3. kitap okumak, içinde birden çok değişkeni olan bir aktivitedir. kitabın kendisi, kitabı okuyan, mekan ve zaman önem arz ederler. kitap okumak monolog gibidir; uzun uzun anlatan biri ve dinleyiciler. kapağı kapalı kaldığı sürece dinleyicisi olmayan bir monologtur kitap. açılıp okunduğunda ise monolog artık dinleyicisine kavuşmuştur.

    bu noktada önemli olduğunu düşündüğüm bir iki husus var:

    öncelikle, hangi kitabın okunduğu kimi dinlediğiniz kadar önemlidir. anlatıcının dili, üslubu ve hikayesi sizi kitaba-monologa bağlayacaktır. aksi taktirde kitabı-salonu terk edebilirsiniz.

    kitap okunan mekan önemlidir; otobüste başka, evde masa başında başka, yatakta sıcak sıcak başka kitaplar olmalıdır. mekan, sizin monologu davet ettiğiniz yerdir. otobüste duygusal bir roman kahramanlarını ağırlayamayabilirsiniz. ya da bilimsel bir araştırma kitabı yatağınızda kendini rahatsız hissedebilir. kitap okumak için mekan seçimi o kitaptan aldığınız hazzı mutlaka etkileyecektir.

    sabah kalkar kalkmaz elinize aldığınız bir roman sizi başka dünyalara götürebilir ve uykunuzdan hiç uyanamamış bir vaziyette günü bitiriverirsiniz. bazen bu da gerekir. ya da gecenin bir vakti sürükleyici bir polisiye içinde bulursunuz kendinizi. ve bir bakmışsınız ki gün açıyor. kitabı mekanınıza ne zaman davet edeceğinize de dikkat etmelisiniz.

    tabii, tüm bu ayrıntılar sizi kitap okumaktan alıkoymasın. hele de bir kitap kurduysanız, zaten her mekanda her zaman herkesi ağırlayabilirsiniz.
  4. eğer bir ebeveyn iseniz ve çocuğunuz okul öncesi yaşlardaysa, lütfen ona kitap okuyun. çocuğunuza bir kitap, yaşına uygun bir dergi yada bir çizgi öykü okursanız, bunların zevk alınan birer eşya olduğunu anlayacaklardır. aynı zamanda bu zevk aldıkları şeyin, beyaz kağıt üzerine yazılı olan siyah sembollerin ne olduğunu çözmeleri gerektiği ile ilgili bir ilişki kuracaklardır. bu da onlarda, bu sembolleri yalnızca okumayı sökerek başaracaklarına dair bir farkındalık oluşturur. bu farkındalık da çocuğunuzun okulda okumayı öğrenmesi için bir sıçrama tahtası görevi görür ve kendi seçtiği kitapları okumasını sağlar. çocuğunuz okumayı öğrendikten sonra, mümkün olduğu kadar kendi başlarına okumaya teşvik etmelisiniz.
  5. başka birinin gözünden yıllardır yaşadığın dünyaya farklı bir bakış açısıdır.
  6. bir hayat içinde, binlerce farklı hayat yaşayıp, binlerce farklı kişi olabilmektir kitap okumak. bir kitapla bir kral, başka bir kitapla bir maceracı, bambaşka bir tanesinde devrimci bir kahraman. yazarın sizi götürdüğü her yere gidebilir, bilinen evrendeki en kötü şiirlerden üçüncüsü olan vogon şiirini dinleyebilir, kıyameti görebilirsin sayfalarda. sınır hayal gücü.
  7. yalnızlığın en büyük dostudur.
  8. kitap okumak ekmek gibi olmalı, su gibi olmalı; sevgili gibi olmalı, evlat gibi olmalı; güneş gibi olmalı, gece gibi olmalı..

    en derin ihtiyaç olmalı; okudukça insan kendini bulmalı..
  9. bir gündüz düşüdür.

    okudukça hissediyorum, ellerimin altından kayıp gidiyor fikirler; ve sanki uzaklarda görünmeyen bir kayalıkta kırılıp sicimler saçarak gerisin geri bana dönüyor fikirler...

    sıcaklık sarıyor bedenimi usul usul, ellerim not kağıtlarını arıyor; bir betimlemenin yarattığı coşkuyla ansızın çıkıp güneşin batmasını görmek istiyorum. sanki bütün yeryüzünün üzerinde ama bir o kadar da yeryüzüne ait bedenimin karşısında usul usul batarken güneş, ortalığa saçılan saydam sıcak turuncu ışıklarla yükselecek ruhum.

    böyle işte, kitap okumak bir gündüz düşüdür.
  10. ben bu işi yapamıyorum. beceremiyorum kitap okumayı... ilk sayfalar çok güzel gidiyorum fakat kitabın ortasında bi boğulma hissi geliyor. en sevdiğim kitapta bile durum aynı. sanki kitap hiç bitmeyecek sonu hiç gelmeyecek gibi hissediyorum ve bırakıyorum okumayı.
    bu konuda tavsiyeleri olan yazarları, eleştirmek isteyen yazarları sonuna kadar dinlemeye hazırım.
    rvp