mustafa kemal atatürk

Kimdir?

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı.

19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı.

Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.

Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı.

1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır: Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı. Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921) I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921) Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922) Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. Siyasal Devrimler: Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) 2. Toplumsal Devrimler: Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

3. Hukuk Devrimi : Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler: Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Güzel sanatlarda yenilikler 5. Ekonomi Alanında Devrimler: Aşârın kaldırılması Çiftçinin özendirilmesi Örnek çiftliklerin kurulması Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu. Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı.

Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu.

Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.

biyografi: http://www.biyografi.info/kisi/mustafa-kemal-ataturk
vikipedi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk
tarih kurumu: http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Sayfa&No=87


  1. çanakkale savaşından sonra anzak annelerine yazdığı mektup bugün intikamcı selefilerden de öte devletin imkanlarıyla "düşmanın" ölüsünü teşhir eden, görev bilinci ırkçılık olan islamofaşistlere ve onların kamu kaynaklarıyla silahlandırdığı çetelere okutulmalıdır ve kendisini sevenler bu canilerin bugun atatürk ismini zikretmesinden hicap duymalıdır. sanmasinlar ki bu islamofaşistler yola geldi aydınlanmacı oldu.
  2. herkes gibi hataları olan büyük insan. her ne hata yapmış olursa olsun o günün koşullarında daha iyisinin yapılabileceğini düşünmüyorum. savunanlar hep ilahlaştırmakla suçlanırken eleştirenlerin yaptığı hataları söylemesi ve adeta hatasız olmasını beklemesi samimiyetsiz gelmektedir. ayrıca çoğu kişinin aksine keşke bugünde aramızda olsaydı ya da çok erken gitti fikrine katılmıyorum uzun yaşayan büyük adamların çoğu son dönemlerinde saçmalamıştır. halkı kurtardı hilafetle ve saltanatla yönetilen bir islam ülkesini gelebilecek en modern çizgiye getirdi bu durumun maksimum süre kalması için gerekli yenilikleri yaptı. kalanı tamamen halkımızla alakalı.
    görünen o ki bizim insanımıza birkaç beden büyük gelen bir ülke kurmuş hilafeti kaldırıp kendisi başa geçseydi ve 30 yıl ülkeyi diktatör gibi yönetip arkasında boy boy veliahtlar bıraksaydı bugün kendisini dinsizlikle suçlayanlar en büyük dinsiz, ilahlaştırmakla suçlayanlar en büyük destekçisi olurdu. eğer bu gün kendisini eleştirebiliyorsanız ya da seçim sonucunda türbanlı bacılarınızla balkon konuşmalarında orgazma olup götünün kılıyık feryatlarıyla inleyebiliyorsanız atatürk'ün size verdiği beğenmediğiniz haklar sayesindedir.
    wtf
  3. bugün akşam eve geldiğimde aylaklık yapasım vardı açıkçası. oturdum bir şeyler yedim. yerken düşündüm ders mi çalışsam, kitap mı okusam, tekrar dışarı mı çıksam diye. sonra aklıma gazi paşa'nın "sizler, yani yeni türkiye'nin genç evlatları! yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar. türk gençliği, gayeye, idealizme durmadan ve yorulmadan yürüyecektir. bütün ümidim gençliktedir." sözleri aklıma geldi. inanılmaz bir motivasyon kaynağı oldu tabii. doğruca odama gelip hem ders çalıştım hem kitap okudum. başka ne beni bu denli motive ederdi hiç bilemiyorum. o yüzden buraya bir şeyler yazmam gerek.

    öncelikle seni tanımak için ve senin yolundan ilerlediğini söyleyebilmek için bir insanın evvela müdafaa-i hukuk doktrinini(anti emperyalizmi) ve misak-ı milliyi(yani ulus devleti, üniter yapıyı) özümsemesi gerekiyor. sen dedin ki "bu millet tarihte türk'tü, halde türk'tür ve ebediyen de türk olarak yaşayacaktır." şimdi bunu söylediğimiz zaman çok üzülüyorum ben. çünkü atatürkçü olduğunu iddia eden insanlar bizzat bana türklükten bahsettiğim için ırkçı dedi. buna maruz kalan arkadaşlarım da oldu. hani herkesi anladım doğal geliyor da atatürkçüyüm diyen adam bunu nasıl der?

    tarihini doğru dürüst okumamış, milli mücadelenin ne olduğunu sindirememiş saçma sapan bir gençlik var mesela. sayıları azımsanmayacak derecede çok hem de. şimdi bu insanlara siyasi, kültürel, askeri, ekonomik emperyalizmden bahsettiğin zaman komplocu diyorlar. hem de yine atatürkçü olanlar söylüyor bunu. senin nasıl bir millet, nasıl bir ulus oluşturmak istediğinden bihaber insanlar diyor bunu. bilse der mi bunu? ama o da atatürkçü değil mi? yersek.

    diyorsun ki misak-ı milli, milletin bekası. "devlet önemsizdir, sınırların ne anlamı var? hepimiz kardeşimiz bütün dünya insanları olarak." diyor adam. e bu da atatürkçü mesela. bizzat tanıma şansı buldum bu cinsleri de. tamam herkesi kardeşin gör bir şey dediğim yok da emperyalizm senin iliklerine kadar girmeyi başarmış, senin kimliğini yok etmeyi amaçlamış, sen gelmiş bana diyorsun ki "hepimiz kardeşiz." he canım mahsun kırmızıgül de diyordu öyle. neyse. temeli, tarih bilinci, hissiyatı olmayan adam der tabii bunu. hem de atatürkçüyüm ben diyerek, ailem kaç kuşaktır chp'li, biz şu memleketteniz diyerek söyler bunları. peki gazi paşa ne der? bakın ne der:

    "millî terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafâtından (boş inançlarından) ve evsâf-ı fıtriyemizle (yaratılışımızdaki özelliklerle) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen bilcümle tesirden tamamen uzak, seciyye-i millîye (millî karakterimiz) ve tarihiyemizle mütenâsip bir kültür kast ediyorum. çünkü dehâ-ı millîmizin inkişâf-ı tâmmı ancak böyle bir kültürle temin olunabilir. laalettayin (gelişigüzel) bir ecnebî kültürü şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin muhrip (tahrip edici) neticelerini tekrar ettirebilir. kültür zeminle mütenasiptir. o zemin, milletin seciyesidir."

    seni sadece laiklikliğin arkasına da yaslasalar, seni sadece seküler hayatın temeli olarak da görseler, seni sadece asker olarak da görseler, senin fikirlerinin sadece modern çağa "şekilcilikle" uyum göstermek olduğunu sansalar da son nefese kadar müdafaa-i hukuk doktrininden de, misak-ı milli hedefinden de vazgeçmeyiz.

    kültürümüz de karakterimiz de zeminle mütenasiptir. o zemin de milletin seciyesidir. milli olmaktan, bağımsız olmaktan taviz yok gazi paşa'm. tek başıma kalsam da taviz yok. zaten tek kalmayacağıma da eminim. bu millet her daim kendi içinden senin gibi kahramanları çıkarmıştır, karakterli kişilikleri çıkarmıştır. yalnız kalmam, biliyorum. ümidin gençlik, gençliğin umudu ise senin fikirlerin. muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut, hiç şüphemiz yok.

    ruhun şad olsun. hakkını helal et bizlere. senin adını da türk milletinin şerefini de son nefesimize kadar yaşatacağız ve bu millet ilelebet yaşayacaktır. ne mutlu türk'üm diyene!
    ae
  4. bugünün kafasıyla dünü yorumlamak afaki bir iştir.tüm tarihsel koşulları gözönüne alsan da yerinde tespit yapabilmek güç olacaktır. ancak dünden bakıp bugünü yorumlayabilmek, tahayyül edebilmek ise esaslı iştir. mustafa kemal atatürk bunu gerçekleştirebilen ve pratiğe döken bir topluma yön veren bir liderdir.

    ilahi bir varlık gibi göstererek, her şeyden önce insan yönüne vurgu yapmaksızın bilinçaltına yerleştirmeye çalışmak bu topluma yapılmış ve halen olumsuz sonuçlarını yaşayarak tecrübe edindiğimiz en büyük hatadır. atatürk her şeyden önce insandır. ağacın altında bağdaş kurup türkü söyleyen, yaşına bakmaksızın salıncakta mutlu bir ifadeyle sallanan, zeybek oynayan, içen, gülen, kızan, ağlayan bir insandır.

    toplum tarihlerinde keskin dönüşümler yaşatan fikri yenilik katan insan ve insanlar vardır. mustafa kemal atatürk de böyle bir insandır. ilahi bir çağrışım yapılacaksa illa, tanrının bize kıyağıdır.
    ozee
  5. aslında hakkında uzun uzadıya yazmak istediğim fakat vize haftası sebebiyle hakkında kısaca birkaç cümle karalayacağım deha.

    çocukluğumda trt henüz bu denli sapıtmamışken, rutkay aziz'in atatürk'ü canlandırdığı cumhuriyet ve kurtuluş isimli iki dizi çekmişti, o dizilerden hatırladığım bir sahne var. yanlış hatırlamıyorsam kurtuluş dizisinde yunan ordusu ile çatışmaların arttığı bir süreçte mustafa kemal'in öğretmenlerle yapacağı bir toplantı söz konusuydu. yakın çevresinden birkaç kişi 'paşam isterseniz erteleyelim' teklifinde bulunuyordu. mustafa kemal'in cevabı ise cehaletle savaş düşmanla savaştan daha ehemmiyetsiz değil şeklindeydi.

    şimdi bunu hiç günümüz ile mukayese filan etmiyorum zaten her şey ortada. ancak dünya tarihi açısından bir değerlendirme yapmak gerek naçizane fikrim bu yünde. zira ulusunun egemenliğini kazanması için canını tehlikeye atan ve bu hususta başarılı olan onlarca örnek sayılabilir fakat atatürk'ün farkı tam da burada ortaya çıkıyor zira atatürk sadece savaşı kazanmanın ülkeyi kurtarmayacağının farkında bir lider. 'savaşı kazandık yaşasın milli değerlerimiz kahrolsun batı' kafasında biri hiç değil. ulusunun cephede kazandığı savaşın bir anlamının olması için, batı medeniyetinin ulaştığı bilim-kültür seviyesine de ulaşabilmenin gerekli olduğunun bilincinde.

    ülkeyi içe kapatan, belirli ideolojik formların kölesi olmuş ,vizyonsuz bir asker değil. aksine askerliği kadar devlet adamlığı, görgüsü ve bilgisi ile eşine az rastlanır bir lider, samimi olarak halkının refahını düşünen biri. bu toplumun yegane şansı.

    minnetle anıyorum kendisini.
  6. bu ülkenin hiçbir zaman bölünmeyeceğinin teminatıdır.

    vatanın bölünmez bütünlüğü ilkesi ilelebet yaşayacağı için, ülkenin başından nasıl bir kötü olay geçerse geçsin, 21. yüzyılda yaşayan çocukları var oldukça (ki artarak çoğalıyorlar) hiçbir zaman kurduğu ülkenin sınırları değişmeyecektir.
    slipo
  7. türkiye cumhuriyeti devleti için tek bir düşman belirlemişti ; cehalet .
    ''en büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır.''
  8. bugünlerde bu ülkeye yüz yıl önce kattığı değerlerin ne denli önemli olduğunun anlaşıldığı büyük lider. ama hala anlamamak hala kötülemek hala kusulan nefret. bak beyni yıkanmış anadolulu kardeşim. sana çomar demek benim de hoşuma gitmiyor lakin bi bil. üç beş tane üçüncü sınıf web sitesi takip edip tarihini öğrenemezsin. tarihini öğrenmeden de " ama baş örtüsü dersen" katıksız çomarsın net. şimdi efendim bu atatürk düşmanlarının en çok savundukları bi kaç şeyi söyleyim. nedir bunlar?
    -ama atatürk kendini araştırmayalım diye koruma yasası koydurmuş.
    atatürk koruma yasası adnan menderes döneminde çıkartılmıştır.
    -ama atatürk baş örtüsünü yasakladı.
    başörtüsü, atatürk döneminde hiç bir zaman yasa ile yasaklanmadı. başörtüsü yasası süleyman demirel döneminde getirilmiştir.
    farkındaysanız ikisi de muhafazakar sağ kesimden insanlar ve nefretinizin sebebini oluşturan maddeleri inandığınız muhafazakarlar yapıyorlar.
    -atatürk hocaları astı.
    buna yıllardır çok şaşırıyorum. ingiliz cemiyetler birliğine üye adamı imam diye yutturuyorlar. yahu senin dedelerin ülkeyi kurtarmak için savaşa giderken o imam dediğin adam ingiliz ile savaşmayın günahtır. komutanları öldürün diyordu.
    -e atatürkçü düşünce çok baskıcı bu ülkeye zarar verip putperestliğe varıyor.
    atatürkçü düşünce ile yakından uzaktan alakası olmayan kenan evren atatürkçülüğünü güzelcene bi araştırın. heryere resmini asıp büstünü yapmak ile atatürkçü olunmuyor maalesef. o baskıyı yapan atatürk değil kenan evren'dir. bunun bi ayrımına varın.
    işin özü şudur ki bu ülke atatürk'ten sonra hiç bir zaman atatürkçü biri tarafından yönetilememiştir. öyle olsaydı eğitimde, bilimde,sanatta ve üretimde çok yol almış olurduk.
    yani sevgili çomar senin nefretinin sebebi atatürk değil. demirel menderes kenan evren gibi isimlerdir.
    bugün ölümünden şunca yıl sonra olan her olay muhafazakarlar tarafından atatürk'e bağlanıyor.
    yarın öbür gün tv de feto , atatürkçü düşünce derneği üyesi çıktı diye haber görecek hale geldik. bu kafayla ne olur biliyor musun çomar, sen atatürk'ü tarih sahnesinden silemezsin, bu millete unutturamazsın ama senin ömrün hep bir hayalet ile savaşmak ile geçer. kendi yarattığınız hayaletlerle savaşmaktan üretim ve bilime yoğunlaşmayı akıl edemiyorsunuz. bu ülkede sizin nineleriniz dedeleriniz bi elinde kuran bi elinde bayrak mustafa kemal'e şükran duydu. siz özünüze sahip çıkamıyorsunuz...
  9. ah selanikli.

    türkiye'nin babası. büyüğü. atamız.
    her 10 kasım gününde garip bir hüzne bürünüyorum. boğazım düğümleniyor. bir insan görmediği birini ne kadar severse ve ne kadar yolundan giderse o kadar seviyor ve seveceğim. sen bu ülkeyi insanca yaşama ve insanca düşünme seviyesine getirmeye çalıştığın ve dahi kadınına erkeğine eşitliği, bu uğurda yürümeyi sağladığın için, kendi saltanatını kurma gücün, otoriten ve imkanın varken bize demokrasiyi, halkın önceliğini ve cumhuriyeti bıraktığın için borçluyuz.

    sessizleştik, inşa ettiğin meclis çok kötü günlerden geçiyor. akılcılıktan, sağduyudan ve insanca yaşamaktan uzaklaştık. geriye gidiyoruz atatürk, görme bu günleri. bu günler için uğraşmış olamazsın çünkü. biz her kötü günde seni hatırlıyorsak ve senin fikirlerin bu günlerden kurtulmak için yıllar sonra da bir çareyse ve adını kirletenlerin dahi seni hatırlayarak ve fikirlerinle bir çözüme ulaşıyorsa sen ölümsüz bir lidersin. azalarak bitiremeyecek, içimizde daha da çoğaltacaklar.

    ve bu ülke adına
    içimde en ufak bir umudum varsa
    o da sen ve senin yolunda yürüyen
    binlerce mustafa kemal sayesindedir
    fikirlerini yaşatmaya
    adını ve özverini gelecek nesillere taşımaya
    sesini unutmamaya
    tanımadığın ama bildiğin binlerce çocuğundan biri olarak ki söz veriyorum.

    "ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, türk milletine canımı vereceğim."

    diyen bir liderden yüzlerce korumayla gezen sözde dünya lideri olanlar ders almalı.

    büyük lider,
    büyük adam,
    büyük özlemle...
  10. çok iyi biliyorum ki sürekli seni sorgulamamı isterdin. seni sorguluyor, anlamaya çalışıyor, düşüncelerin, fikirlerinle ve onları geliştirmek için elimden geleni yaparak yaşıyorum.

    yattığın yer nur olsun mustafa'm, mustafa kemal'im.