mustafa kemal atatürk

Kimdir?

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı.

19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı.

Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.

Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı.

1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır: Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı. Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921) I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921) Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922) Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. Siyasal Devrimler: Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) 2. Toplumsal Devrimler: Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

3. Hukuk Devrimi : Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler: Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Güzel sanatlarda yenilikler 5. Ekonomi Alanında Devrimler: Aşârın kaldırılması Çiftçinin özendirilmesi Örnek çiftliklerin kurulması Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu. Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı.

Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu.

Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.

biyografi: http://www.biyografi.info/kisi/mustafa-kemal-ataturk
vikipedi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk
tarih kurumu: http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Sayfa&No=87


  1. "bozuk zihniyetli milletlerde büyük çoğunluk başka hedefe, aydın denen sınıf başka zihniyete sahiptir. aydın sınıf telkinle, aydınlatma ile büyük çoğunluğu kendi amacına göre ikna etmeyi başaramayınca, başka yollara başvurur. halka zorbalık etmeye başlar. başarıya ulaşmak için, aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında tabii uyum olması gerekir. yani aydın sınıfın halka telkin edeceği ilkeler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. bu halk bir defa karşısındakinin samimiyetle kendilerine yardımcı olduklarına inanırsa her türlü hareketi kabule hazırdır. bunun için gençlerin her şeyden evvel millete güven vermesi gereklidir." 1923'te konya'daki konuşmasından bir kısım.

    bir gazi paşa'nın tasvir ettiği ideal aydına bakıyorum bir de şimdiki aydın denen zevata... bir gazi paşa'nın gençliğe tembihine bakıyorum bir de şimdiki gençliğin yaptıklarına... ancak ne olursa olsun bu ülkenin geleceği için mücadeleden vazgeçmek yok, ümitsizliğe düşmek yok. sözümüz olsun sana!
    ae


  2. arkadaş kafayı yememek elde değil. neymiş efendim yaşasaymış darbecilerin yanında olurmuş, bu ülkenin gençliğe hitabe'de emanet edildiği gençler hapisteymiş şu anda. "türkiye dervişler, şeyhler, müritler ve meczuplar ülkesi olamaz." diyen adamın ülkeyi emanet ettiği gençlik bu mu? "aklı hür, fikri hür, vicdanı hür nesiller istiyorum." diyen insanın ülkeyi emanet ettiği gençlik bu mu? amerika'da yaşayan, hoca kılıklı, her türlü emperyalist oyunun kucağına düşen adamın desteklediği darbeyi atatürk de destekleyecekti? ya harbiden cahilsiniz ya da kılıf uydurmak için gazi paşa'yı alet ediyorsunuz işlerinize. bu ülkede yapılan her darbe emperyalizme hizmet etti. kemalist zihniyet darbe yapıyormuş gibi ortaya kondukça gerçek atatürkçüler ve bu ülke kaybetti.

    "milli egemenlik uğrunda can vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun." diyen adam, o yüce adam darbeyi destekleyecekti? allah akıl fikir versin size.
    ae
  3. bugün akşam eve geldiğimde aylaklık yapasım vardı açıkçası. oturdum bir şeyler yedim. yerken düşündüm ders mi çalışsam, kitap mı okusam, tekrar dışarı mı çıksam diye. sonra aklıma gazi paşa'nın "sizler, yani yeni türkiye'nin genç evlatları! yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar. türk gençliği, gayeye, idealizme durmadan ve yorulmadan yürüyecektir. bütün ümidim gençliktedir." sözleri aklıma geldi. inanılmaz bir motivasyon kaynağı oldu tabii. doğruca odama gelip hem ders çalıştım hem kitap okudum. başka ne beni bu denli motive ederdi hiç bilemiyorum. o yüzden buraya bir şeyler yazmam gerek.

    öncelikle seni tanımak için ve senin yolundan ilerlediğini söyleyebilmek için bir insanın evvela müdafaa-i hukuk doktrinini(anti emperyalizmi) ve misak-ı milliyi(yani ulus devleti, üniter yapıyı) özümsemesi gerekiyor. sen dedin ki "bu millet tarihte türk'tü, halde türk'tür ve ebediyen de türk olarak yaşayacaktır." şimdi bunu söylediğimiz zaman çok üzülüyorum ben. çünkü atatürkçü olduğunu iddia eden insanlar bizzat bana türklükten bahsettiğim için ırkçı dedi. buna maruz kalan arkadaşlarım da oldu. hani herkesi anladım doğal geliyor da atatürkçüyüm diyen adam bunu nasıl der?

    tarihini doğru dürüst okumamış, milli mücadelenin ne olduğunu sindirememiş saçma sapan bir gençlik var mesela. sayıları azımsanmayacak derecede çok hem de. şimdi bu insanlara siyasi, kültürel, askeri, ekonomik emperyalizmden bahsettiğin zaman komplocu diyorlar. hem de yine atatürkçü olanlar söylüyor bunu. senin nasıl bir millet, nasıl bir ulus oluşturmak istediğinden bihaber insanlar diyor bunu. bilse der mi bunu? ama o da atatürkçü değil mi? yersek.

    diyorsun ki misak-ı milli, milletin bekası. "devlet önemsizdir, sınırların ne anlamı var? hepimiz kardeşimiz bütün dünya insanları olarak." diyor adam. e bu da atatürkçü mesela. bizzat tanıma şansı buldum bu cinsleri de. tamam herkesi kardeşin gör bir şey dediğim yok da emperyalizm senin iliklerine kadar girmeyi başarmış, senin kimliğini yok etmeyi amaçlamış, sen gelmiş bana diyorsun ki "hepimiz kardeşiz." he canım mahsun kırmızıgül de diyordu öyle. neyse. temeli, tarih bilinci, hissiyatı olmayan adam der tabii bunu. hem de atatürkçüyüm ben diyerek, ailem kaç kuşaktır chp'li, biz şu memleketteniz diyerek söyler bunları. peki gazi paşa ne der? bakın ne der:

    "millî terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafâtından (boş inançlarından) ve evsâf-ı fıtriyemizle (yaratılışımızdaki özelliklerle) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen bilcümle tesirden tamamen uzak, seciyye-i millîye (millî karakterimiz) ve tarihiyemizle mütenâsip bir kültür kast ediyorum. çünkü dehâ-ı millîmizin inkişâf-ı tâmmı ancak böyle bir kültürle temin olunabilir. laalettayin (gelişigüzel) bir ecnebî kültürü şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin muhrip (tahrip edici) neticelerini tekrar ettirebilir. kültür zeminle mütenasiptir. o zemin, milletin seciyesidir."

    seni sadece laiklikliğin arkasına da yaslasalar, seni sadece seküler hayatın temeli olarak da görseler, seni sadece asker olarak da görseler, senin fikirlerinin sadece modern çağa "şekilcilikle" uyum göstermek olduğunu sansalar da son nefese kadar müdafaa-i hukuk doktrininden de, misak-ı milli hedefinden de vazgeçmeyiz.

    kültürümüz de karakterimiz de zeminle mütenasiptir. o zemin de milletin seciyesidir. milli olmaktan, bağımsız olmaktan taviz yok gazi paşa'm. tek başıma kalsam da taviz yok. zaten tek kalmayacağıma da eminim. bu millet her daim kendi içinden senin gibi kahramanları çıkarmıştır, karakterli kişilikleri çıkarmıştır. yalnız kalmam, biliyorum. ümidin gençlik, gençliğin umudu ise senin fikirlerin. muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut, hiç şüphemiz yok.

    ruhun şad olsun. hakkını helal et bizlere. senin adını da türk milletinin şerefini de son nefesimize kadar yaşatacağız ve bu millet ilelebet yaşayacaktır. ne mutlu türk'üm diyene!
    ae
  4. "... 'milli siyaset' dediğimiz zaman, kastetriğim mana şudur: ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce keni gücümüze dayanarak varlığımızı koruyıp memleketin gerçek mutluluk ve imarına çalışmak."

    "... gerçi bize milliyetçi derler, ama biz öyle milliyetçileriz ki, bizi le işbirliği yapan bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. onların milliyetçiliklerinin bütün icaplarını tanırız. bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencilce ve mağrurca bir milliyetçilik değildir." nutuk - gazi mustafa kemal atatürk


    "görebiliyor musunuz tabloyu: yüz milyon nüfuslu, ordusu donanması kendi olanaklarıyla donatılmış, ağır endüstrisi ve bütün öteki endüstrileri tıkır tıkır işleyen, tarımı çağdaşlaştırılmış, yönetim sorunları toplumsal bir hakseverlikle çözümlenmiş koskoca bir ülke!"

    "bakın ben ne diyorum, sağcılık solculuk hikaye, asıl türk milliyetçiliği, sağcısı için de solcusu için de birdir ve yukarıda söylediğimdir, aralarındaki fark yöntem farkıdır ancak, sağcı liberal olarak oraya varacağım der, biz toplumcu olarak varacağız, deriz, sonuç değişmez." hangi atatürk - attila ilhan

    kısa ama öz şeyler. sürekli cambaza bak yapıyorlar. onlarca yıldır kardeş kavgaları, kör dövüşleri, gereksiz çöp konular, ıvır zıvır siyasi tartışmalar... koskoca ülkenin bütünlüğü ve refahı için aslında pek de kimsenin yok demeyeceği fikirler ve ulaşılmak istenen benzer hedefler var. ancak sürekli yöntem ve yol kavgalarıyla birbirimizi boğazlayarak yaşıyoruz. tarih ve gelecek nesiller bizi affetsin. üzgünüm. bu milletin geleceği ve refahı için yeterince çaba harcamadığım için üzgünüm. cambaza baktığım her an için üzgün ve pişmanım.
    ae
  5. uyandığım her günde fikirlerin de uyanıyor yeni günüme. kendi hayatımla ilgili en boktan sıkıntıda bile muhtaç olduğum kudreti hatırlatıyorsun bana. senin fikirlerini hatırlamadan geçirdiğim bir gün bile olmuyor. ama asla putum olmadın. çünkü bunu en çok sen istemezdin. doğan her güne yepyeni umutlar ve yepyeni heyecanlarla uyanmamızı isterdin. ben hayatımı kökten değiştirecek kararları aldığım günlerde seni pek fazla tanımazdım. o yolda iyi kötü, düşe kalka ilerledim bugünlere kadar. kendimi kaybettiğim, ne istediğimi bilmez hale geldiğim zamanlarım oldu ama seni esaslı şekilde tanıdıktan sonra asla kaybetmedim kendimi, asla kaybetmedim yolumu. bugün hala çok eksiğim, hala kendimi yanlış ifade ettiğim oluyor ve olmaya da devam edecek.

    sen de eksik biriydin, çünkü sen de insandın. ama asla yıkılmadın ve hep dik durdun. en zor zamanlarda bir insanın nasıl umudunu kaybetmeyeceğini gösterdin sen bize. vatan sevgisini, insan sevgisini öğrettin. fikirlerinin açtığı yolda bu ülkeyi daha müreffeh, daha mesut ve daha güvenli bir hale getirmek için bıkmadan, usanmadan son nefesimize kadar mücadele etmemiz gerektiğini öğrettin. bütün hayatımı değiştirdiğim o günden bu yana hep aradığım lideri, hep yaşadığım boşluk hissini sen doldurdun. bundan sonra da böyle olmaya devam edecek.

    "memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. herkes senin aleyhinde bulunacaktır. herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. işte sen bunda karşı koyuşları yok eden olacaksın. önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. kendini büyük değl küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın." bunu demişsin ya sen zamanında, bu söz hep bana güç verdi, umut oldu, olmaya da devam edecek.

    burada da kırdığım, üzdüğüm insanlar olduysa affetsinler. yeni yıl herkese mutluluk ve sağlık getirsin.

    yeni seneye sensiz başlamak olmazdı gazi paşa'm. ruhun şad olsun. bütün ümidini bağladığın, bu ülkeyi yaşatacak olanlar dediğin gençlikten bir fert olmak için çalışmaya devam ediyoruz.
    ae