1. bir yandan hilmi yavuz okurken bir yandan cemil meriç aşığı insanların (bu güruhun bir de hocaları, üstatları var tabi), atsız'a vardıktan sonra 3 yılda adım adım nasıl türk-islam ve en sonunda da yalnızca "dünyada ve ahrette yalnız türk vardır, başka bir şey yoktur" kafasına ulaştıklarına şahit oldum. birbirlerini okuya okuya, onaya onaya, suya sabuna dokunmadan nasıl bir of çekip karşıki dağları yıktılar anlamadım.

    hilmi yavuz konusu ayrı tabi. yapıştırılmış bir belediye şairi sıfatını ece ayhan ile tekrar tekrar halkalandırıyor. okuma biçimleri'ni beğenmiştim mesela. yine de belli bir tayfası var bunun. ziya konuşalım, enver konuşalım, tarihi sizden öğrenecek değiliz. rilke seviyorum sanatı biliyorum. otağlarda ismet özel övelim. yani sıkıldım. her 33 dakika da bir birbirlerinin dergilerini yüceltmeler. mttb anıları falan fıstık. hepsi üniversitelerde yağlı bağlı adamlar olmuş nutuk atıyorlar. neyse. çok sevdikleri rilke ile bitireyim;

    "insanlığın felakete, anlamsızlığa atılmak için her gün biraz daha sabırsızlandığını, ulu şeyler için çabalamak varken, insan gücünün, insan varlığının bilinçli biçimde, zorla kabul ettirilmiş, abartılmış anlamlar uğruna harcandığını görerek acı duyduğum bir süreç. tüm bunlar geçtikten sonra, (bir zamanlar) inançla kabul ettiğimiz anlamlar, oturtuldukları yüksek yerlerden indirildiği için, ayakta kalmış olanlar, iç dünyamızın bir yana ittiği yasalarını nasıl yeniden kavrayıp da benimseyecekler? kimse bunu durduramayacak, engelleyemeyecek mi? (…) olanlara dayanamayan bir tek kişi yok mu ki, çıksın, bayraklarla süslenmiş bu gerçek dışı kentin göbeğinde sabahlara dek haykırsın ve çağrıya (askerlik çağrısına) aldırmasın!"

    (10.10.1915 tarihinde, birinci dünya savaşı sırasında)