1. ölümün en güzel betimlemesini bence oruç aruoba yapmıştır:
    "öl
    ölüm
    ölümüm"
    - tüm kızgınlığım,ön yargılarım ve öfkemle hayatta başıma gelen tüm kötü şeyler için: " öl"
    - peki bu yok oluşun kendisi nedir, öfkemin sevgimin , her şeyin donduğu yer :"ölüm"
    - ve en sonunda benliğim önlenemez bir biçimde yöneldiği yer: kendi "ölümüm"
    dlg
  2. yirminci yüzyılın en önemli felsefi eserlerinden birisi olan tractatus logico-philosophicus’u ludwig wittgenstein savaş sırasında siperlerde yazdı. neden? ölümle burun buruna olmanın önceki rahat ve üretken olmayan hayatını silip süpürerek çok daha yaratıcı bir alan oluşturacağına inanıyordu. bu yüzden ailesinin tüm tavsiyelerini çöpe atıp gönüllü olarak askere yazıldı.
    suç ve cezanın yazarı; raskolnikov’un müthiş manevi buhranını iki önemli olaya borçluydu. birincisi sürgüne gönderilmesi, ikincisi hakkındaki idam kararının infazına dakikalar kala iptal edilmesi. dostoyevski hans holbein’in “ölü isa” atlı tablosunu dakikalaraca izlemişti.
    japon ve dünya sinemasının en büyük yönetmenlerinden birisi olan akira kurosawa sanatını abisinin intiharının üzerinde bıraktığı etkiye borçludur denilebilir.
    aklımıza daha onlarca örnek gelebilir ölümün hayat üzerindeki etkisine dair.
    ne diyersek diyelim; ölümle karşı karşıya gelme yani bu deneyim özellikle bazı insanlarda bu deneyimi söyleme(şarkı), anlatma(hikaye,roman…) ve gösterme (resim ve sinema) açısından doruğa çıkıyor.
    dlg