1. dünyanın her tarafından gözlemlediğimiz cenaze törenleri hep aynı noktada yönelir . hiç kuşku yok ki , ölüm korkusu çok genel ve kökleri çok derin olan insansal içgüdülerden biridir . insanın ölüye karşı ilk tepkisi , onun yazgısına bırakıp korkuyla ondan kaçmak olmalıydı . ama böyle bir tepki ancak bazı durumlarda görülüyor. bu korkup kaçma tepkisinin yerine kısa bir süre sonra karşıt bir tutum , ölünün ruhunu alıkoymak veya yeniden çağırmak isteği geçiyor . etnolojik veriler bize bu iki itki arasındaki savaşımı gösteriyor . ama üstün gelen genellikle ikincisi oluyor . kuşkusuz , ölünün ruhunun eve dönmesini engellemek için gösterilen çabalar da var . örneğin mezara taşınırken tabutun arkasından ruhun yolunu yitirmesi için küller saçılması gibi ... ayrıca ölünün gözlerinin kapatılması töresi , cesedin gözünü bağlamak ve mezara hangi yolla taşındığını görmesini engellemek girişimi olarak açıklanmıştır. ama pek çok durumda karşıt eğilim egemen olmuştur . arkada kalanlar tüm güçleriyle ruhu yakınlarında alıkoymak için uğraşırlar .
    çok kez ceset , sürekli yeri olacak olan kendi evine gömülür . ölenlerin düş görüntüleri evin tanrılar'ı olur . ailenin yaşamı ile mutluluğu , onların yardımı ve iyiliğine dayanır . öldüğünde , babaya uzaklara gitmemesi için yalvarılır.
    tylor'ın alıntıladığı bir şarkıda bu durum şöyle dile getiriliyor :''biz seni her zaman sevdik ve saydık . aynı çatı altında çok uzun süre bir arada yaşadık . evini şimdi bırakma . evine gel . senin için süpürüldü ve temizlendi ; seni her zaman sevmiş olan bizler de oradayız ; senin için pirinç ve su hazırladık ; eve gel , eve gel , yine bize gel.''