• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.93)
puslu kıtalar atlası - ihsan oktay anar
bir "ilk kitap", türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... "yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan uzun ihsan efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "dünya bir düştür. evet, dünya... ah! evet, dünya bir masaldır." geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman. hulki aktunç'un önsözüyle... (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. müthiş bir hayal gücünün ürünü ve edebi açıdan çok başarılı bir kitap ama bunlar bir yana ben ufkumu açan ve yaşama bakışımı etkileyen şu alıntıyı yazmak istiyorum;

    !---- spoiler ----!

    uzun ihsan efendi oğluna "buradan gitmek istediğini biliyorum oğlum" dedi, "kendime hakim olabilseydim belki de seni, çoktan içine girdiğim bu maceraya bırakmazdım. sana olan sevgim biricik oğlumu tehlikeye atmama engel oluyor. ama bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. macera ise büyük bir ibadettir; çünkü o'nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim. kendi payıma ben, dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. bu, yeterince cesur olamadığımın bir göstergesi olabilir. aynı hatayı senin de yapmana yol açmak istemiyorum. sana izin veriyorum, git. git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. dünyadan ve onun binbir halinden korkma."

    !---- spoiler ----!
  2. bu yorum, bol spoiler ve bol alıntı içermektedir. kitabı henüz okumamış arkadaşların başlardaki spoilerları okumaları kitabın heyecanından bir şey götürmeyeceğini düşündüğüm gibi, -bütün spoilerları okuyan biri olarak- sonlardaki spoilerları kesinlikle okumamalarını tavsiye ederim.

    !---- spoiler ----!

    "ey kör! aç gözünü de düşlerden uyan. simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. kaf dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. bırak dünyanın haritasını yapmayı! daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?"

    !---- spoiler ----!

    !---- spoiler ----!

    "onun dünyasına aşina olmayanlar, rüya göremediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirlerdi?"

    !---- spoiler ----!

    "oyunlarda adaletsizliği ve mızıkçılığı önlemek için çeldirmeli, gömmeli ve tutmalı bütün çelik çomak oyunlarının, birdirbir, ebe çıldır, kutu ve zıp zıpın kuralları teker teker yazıyla saptanacak ve bu kanunlara karşı gelen oyunbozanlar cezalandırılacaktı."

    "bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti."

    !---- spoiler ----!

    "agâhlar ve ahmaklar, âlimler ve cahiller, külahçılar ve madrabazlar, sahtekârlar ve batakçılar tarafından defalarca görüldü, sezildi, seçildi, farkedildi."


    !---- spoiler ----!
    !---- spoiler ----!

    "bu deyim seni korkutmasın. çünkü fazlasıyla basit bir şeyden bahsediyorum. 'yaratılmamış olanı' anlaman için önce 'yaratılmış olan' ile kastedilen şeyi bilmen yerinde olur. bir dokumacı için 'yaratılmış olan' kumaş iken, 'yaratılmamış olan' ipliktir. çünkü onun yarattığı şey iplik değil, kumaştır. ama bu kez iplikçi için durum farklı görünüyor. çünkü o, yünü eğirip ipliği bükerken, yüne 'yaratılmamış olan', ipliğe de 'yaratılmış olan' diye bakar. oysa ipliğe dokumacı 'yaratılmamış olan' diyordu. şu halde, üzerindeki elbisenin kumaşı, onu diken terzi için 'yaratılmamış olandır'. elkimyacı için de durum buna benzer görünüyor. çünkü kumaş nasıl ki iplikten meydana geliyorsa, aynı şekilde zaç yağı da kibritten meydana gelir ve ipliğin yünden meydana gelmesi gibi, kibrit de lap taşından oluşur. dokumacının kumaşı iplikten yarattığını biliyoruz. peki sence tanrı dünyayı hangi şeyden yarattı?"
    ...
    "hayır. öyle denemez. zor da olsa, elbiseni iplik haline getirmek ve ipliği de yüne dönüştürmek mümkün. bu işleme 'yok etme' denir. biz sadece, tanrı'nın yaratım aşamasını tersine izleyerek, yaratılmamış olana, boşluğa erişmeye çalışıyoruz".
    ...
    "öyleyse üzerindeki elbise nasıl ki yünden meydana geliyorsa, içinde yaşadığımız dünya da 'varolmayandan' meydana geliyor. işte biz buna, 'yaratılmamış olan' diyoruz".

    "çünkü her baba oğluna bir şeyler öğretmek, ona doğru ve gerçek olanı göstermek ister. oysa benim sana, düşlerimden başka verebilecek bir şeyim yoktu.
    ...
    kendisinden düşler yarattığım boşluğun atlasını, atlas vacui'yi bu yüzden yazdım: sen okuyasın diye değil, yaşayasın diye."

    !---- spoiler ----!

    !---- spoiler ----!

    "zihnimde bir düş olan sevgili oğlum, işte böylece zavallı babanın yaşayamadıklarını yaşadın ve dokunamadıklarına dokundun. bir babanın kendi oğlundan bekleyeceği şekilde kahraman değildin. son derece silik ve mütevaziydin. bununla birlikte, arada bir senin kulağına, karakterinle bağdaşmayacak sözler fısıldamadan edemedim. çünkü düşler görmektense, boşluğun kendisine tapan insanlar karşısında küçük düşmeni istemedim. sonunda, senin için düşlediğim macerayı yaşadın ve böylece senin için yazdığım atlası okumuş oldun. artık benden öğreneceğin nihai şeyi öğrenmiş oluyorsun.
    ...
    ne var ki ben, kendimle ilgili bazı meseleleri hâlâ çözebilmiş değilim. rendekâr düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? galata'da, yelkenci hanı bitişiğinde ikamet eden uzun ihsan efendi mi, yoksa bugünden tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi izmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam mı? hangimiz düş ve hangimiz gerçek? düşünüyorum, o halde ben varım. düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun, kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum. bu adam düşünüyor olmasından varolduğu sonucunu çıkarıyor. ve ben, onun çıkarımının doğru olduğunu biliyorum. çünkü o, benim düşüm. varolduğunu böylece haklı olarak ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek, ben ise bir düş oluyorum."

    !---- spoiler ----!



    ve son olarak şu mükemmel alıntıyı da şuraya koymazsam çok üzüleceğim.

    !---- spoiler ----!

    "sanki yüzyıllık bir uykudan uyanan bekçi, yerinden doğrulup çevresine bakınca kendisini uyandıran kişiyi göremedi. çünkü her taraf karanlıktı. zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendisi değil miydi?"

    !---- spoiler ----!

    gerçeklik, varlık ya da yokluk gibi kavramlar en güzel bu şekilde anlatılır, en güzel bu şekilde ilmek ilmek dokunarak, özenle en başından sonuna kadar bir arının peteğini doldurması gibi nizami ve mükemmel anlatılırdı.

    okuduğum ilk ihsan oktay anar kitabı bu kitap. bu konuda pişmanlığım, çok sevilen bir yemişin hemen yenip bittikten bir süre sonra bıraktığı zevk yanındaki pişmanlıkla aynı. keşke tekrar tekrar o tadı hiç bilmiyormuş gibi okuyabilsem, şaşırabilsem. kelime dağarcığı ve çeşitli konulardaki çeşitli kavramlar açısından o kadar zengin ki, kitabı okurken bir yandan da -eğer bilmiyorsanız- öğrenmeye mecbur kalıyorsunuz.

    kitap hakkında söylenecek çok şey var, fakat bu büyük atlastan kopardığım küçük alıntılar onu en güzel şekilde yansıtacaktır diye düşünüyorum.
    durumu olmadığı için okumayan arkadaşlara da bol durumlar diliyorum.
  3. şahane bir istanbul tasviri, osmanlıda yaşıyormuşuz hissi, büyülü fantastik bir dünya masal tadında bir eser . farklı bir üslubu var, okudukça yazarı tanıyormuşuz hissi. ancak kurguda neden sonuç ilişkilerini yetersiz buldum, belki de yazar puslu bırakmak istemiştir bilemiyorum.
  4. ihsan oktay anar okumadıysanız bu kitap ve "yedinci gün" iyi bir başlangıç olur. kitabı okuduktan sonra gerçekten yazarın farklı bir dünyası var diyeceksiniz.
  5. bu zamana kadar okumamış olmama sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim kitap.ama herhalde galiba ve de sanırsam sevineceğim çünkü ihtiyacım olan zamanda ilaç gibi gelmiştir, alıp başka dünyalarda dolaştırmış yetmemiş düşündürmüştür.
  6. okurken sürekli olarak "unutma, bu bir kurgu, tarih kitabı değil" dememe neden olan kitap. bunun nedeni ihsan hocanın tamamiyle yeni bir tarih yaratması. lağımcılardan rölativite teorisine, astral seyahatten bağdat hırsızına, efrasiyab'dan descartes'a çok acayip bir yelpazeye sahip bir anlatı.

    üstelik kitap okumaktan ziyade meddah dinliyormuşsunuz hissi yaratıyor. muhtemelen bu nedenle kitabın okunması insana hızlı geliyor.
  7. ihsan oktay anar a giriş kitabı kabul edilen roman-mış
    zerre tarih sevmeyen, osmanlı'ya karşı en ufak ilgisi olmayan beni bile içine aldı o düş dünyası
    !---- spoiler ----!

    uzun ihsan efendi nin yazarın kendisi olduğunu belirtmek lazım
    hele kitabın sonundaki o 308 yıl sonra izmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam, tanımı

    !---- spoiler ----!
    'dünya bir düştür... dünya bir masaldır.'
  8. !---- spoiler ----!

    "yeniçeriler, kalyoncular ve kopuklar, ata yadigarı küfürleri imbikten geçirip onları son nezaket kırıntılarından arıtarak bini bir paradan savuruyor, birbirlerine gözdağı vermek için yatağanlarına davranıyorlardı."

    !---- spoiler ----!

    ilk bölümden sonra insanı birden saran ancak eski kelimelerin anlamlarına bakmayı zorunlu kılan bir anlatıma sahip, gerçek değil diye düşündüğünüz masal kahramanlarının birden olay akışına dahil edildiği, olağan ile bizim coğrafyamızın oluşturduğu fablların birbirine harmanlandığı ve üzerine birazcık da felsefe eklenmiş şekilde okuyucuya sunulduğu roman.

    abimin bana ilk tavsiye ettiği kitap.
    gaz
  9. türk edebiyatından da güzel şeylerin çıktığına bir kanıt olan harika kitap.
  10. içinde mürmürbağa denen bir hayvanın adı geçen şahane kitap. epey kafa yordum ama bu mürmürbağanın ne olduğuna dair fikir bile edinemedim. kurbağa desen kurbağa değil, tosbağa desen tosbağa değil.

    !---- spoiler ----!
    gel gör ki, domuz etinden yapılan taskebabının tadı damağında kalmıştı.
    hınzıryedi, hayatında ilk kez tattığı bu lezzeti arar oldu. koyun, keçi, dana, tavşan,
    tavuk, tosbağa, kurbağa, mürmürbağa etini bile denedi, ama aradığı lezzet
    bunlardan hiçbirinde yoktu.
    !---- spoiler ----!