• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.93)
Yazar oğuz atay
tutunamayanlar - oğuz atay
'tutunamayanlar', türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. berna moran, oğuz atay'ın bu ilk romanını "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak niteler. moran'a göre "oğuz atay'ın mizah gücü ve duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan atay, "saldırısı tutunanların anlamayacağı, rededeceği türden bir romanla yapar." (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. evvela dokunulmaz bir yapıt, her ne kadar teknik bakımdan da övgüler alıyorsa da onu böylesine dokunulmaz kılan barındırdığı ruh ya da kişilik, hangi adla tanımlanırsa. diğer yandan eksiksiz bir yapıt olduğunu söylemek zor, aksayan, tökezleyen bir çok kısmı var, bunda oğuz atay'ın romanını yarıştırmaya yetiştirmesi de önemli rol oynuyor, zaten eğer yanılmıyorsa 3 ay gibi kısacık bir sürede yazılmış. oğuz atay roman boyunca birçok anlatım tekniğinden yararlanıyor, kah ansiklopedik yazımdan, kah dini yazım formundan, ayrıca nabokov'un solgun ateş isimli romanında kullandığı tekniği birebir selim ışık'ın şarkıları bölümünde kullanıyor ve yine selim ışık şarkılarının bir yerinde "soluk bir ateş gibi" diyerek nabokov'a da kendince hakkını veriyor. ayrıca tek cümlelik uzun bölümde yine joyce'un o meşhur tuğla yapıtından alıntılanmış bir başka bölüm. genel olarak bakıldığında pastiş, parodi, kolaj gibi teknikleri kullanıp yapıt kendini olabildiğince zenginleştiriyor, bütün bunlar olurken kurgu ara ara zorlama bir hal de alıyor fakat tartışılmaya gerek kalmayacak şekilde türk edebiyatının en önemli üç-beş yapıtından biri öylece karşımıza çıkıyor. ne yazık ki popüler kültürden nasibini alan bir roman, hem oğuz atay hem selim ışık birer hüzün mastürbasyonuna, kendi içinde diğerlerini sözde dışlayan bir jargona kurban gitmekten kendilerini kurtaramıyorlar.
  2. kitabı elime 15 yaşında iken almıştım. gözü dönmüş kitap kurdu zamanlarımdan birine denk geldi de bitirebilmek için hırs yapmıştım. ilk 50 sayfasından tek kelime anlamadım ama hırsım yüzünden devam etmiştim. daha sonra anlamaya başladım ve kitabı bitirmek üzere iken bitmemesi için tane tane okumaya başladım kelimeleri. bitirdikten sonra hayatım bir tutunamayan olmadan yaşama çabası ile geçmeye başladı. fakat doymamıştım bu kitaba. oğuz atay'ın diğer tüm kitaplarını okudum ve ufkum git gide açılmaya ve bununla birlikte daha çok tutunamayan olmaya başlamıştım. tüm kitaplarını okuduktan sonra tekrar elime aldım tutunamayanları kitabını. oscar vilde' ın da dediği gibi " bir insan aynı kitabı iki defa okuyamıyorsa o kitabı hiç okumasa da olur". oscar'dan alınca gazı tekrardan başladım tutunamayanları okumaya ve farkettim ki o yaşta birçok şeyi atlamışım ya da anlamamışım. sanki ilk defa okuyormuşçasına heyecanla okudum. yine doymadım ve tekrar okudum. 4. kez de okuyup bitirdim fakat bir turgut özben tatminliği oluşamadı hala bende.
  3. başta çok korktum, okumaktan imtina ettim; beceremem, bitiremem dedim...

    sonunda oğuz atay tadı denen şeyi keşfettim... su gibi gitmişti bütün kitap, ki depresifliğin dip köşesi bir üslubu var eserin, okuyamayanlara/bitiremeyenlere şaşırıyorum...

    bir de oğuz atay sayesinde oblomovu keşfettim, çok teşekkürler büyük usta...

    edit: 41 tl imiş fiyatı... sanki ben o kadar pahalıya almadım... (bkz: kitapyurdu.com)
    illa d&r'dan da almayın da korsan da almamak gerek...
  4. ''hayatında ilk defa başka bir insan olma özlemini duydu. hiç bilmediği bir içkinin susuzluğu gibi bir duygu. değişebilmek. kendinin bile tanıyamayacağı yeni bir varlık olmak. bütün canlıların olanca güçleriyle karşı koydukları bir değişim, bir başkalaşım. korkutucu ve aynı zamanda çekici bir eğilim. hücreler bütün güçleriyle, dış etkenlere karşı koyar ve vücuda girmek isteyen yabancı unsurları dışarı atmaya çalışırken değişebileceğini düşünmek, insan için ne kadar zordu. değişmek, kendine yabancılaşmak demekti...'' syf 319
  5. kırıkkale denen virane şehirde geçirdiğim vakit boyunca milena'ya mektuplar kitabı ile birlikte oluşturdukları ikili alternatif dışında bir şansım olmadığı için okumuştum.

    tadı damağımda kalmış olacak ki bir kez de ankara'da okudum. kitap hakkında söylemek istediklerimin başında her insanın bir diğerine karşı kamufle etmeye çalıştığı gerçek insanlık vasfının selim ışıkta belirgin bir şekilde ortaya çıkışı gelir. hangi acıya maruz kalırsak kalalım diri kalması gerektiğine dair zorunluluk duyduğumuz şeyler var gibi davranırız mesela. metanet, merhamet, yaşam sevinci ve onlarcası...

    selim ışık bu zorunluluğu reddeder. olaylara ve acılarına yaklaşımı da oldukça insansı ve iç karartıcıdır. ancak bir kedi kadar yanıdır.
  6. oğuz atay şaheseridir. yazdığı ilk kitap olmasına rağmen karışık dili ve kurgusuyla kimilerine göre türk edebiyat tarihinde yeni bir devri başlatmıştır. "baş yapıt" ünvanını sonuna kadar hak eder.
  7. otobüste ayakta giderken bir elinde telefon olan kıza uzatması için akbili gösterdiğimde aldığım "tutunamıyorum" cevabı üzerine kendisine önerdiğim kitap.
    erdo
  8. kitap mükemmel ya da hakkında onca övgüden sonra tarafsız bakabilme yetimi kaybettim. ancak ben öyle çok sevmedim güzel olan her şey sevilecek diye bir kaide yok, kendimden biliyorum. ben artık kaybeden, tutunamayan edebiyatından çok sıkıldım. acı çekiyoruz, kitap okuyoruz ve anlaşılmak istiyoruz ama hepsi geçince hepsi geçiyor.
  9. 1968de yazıldı.

    60'lı yıllar batı ülkelerinde kapitalist düzene siyasal ve sanatsal düzlemlerde bir başkaldırışın olduğu yıllardı. üniversitelerde görülen ayaklanmalar türkiye'ye de sıçradı.
    batı bu karışıklığı kısa sürede atlatacaktı fakat türkiye uzunca bir süre sürecek kargaşa ortamına girdi.

    joyce, kafka, proust, woolf gibi yazarların başını çektiği yepyeni bir dünyayı karşımıza çıkardı oğuz atay. modernizm denilen estetik yepyeni bir dünya.
    bu türk edebiyatı için şaşırtıcı denemelerle dolu (kurgu ve biçim olarak) avangard bir romandı. hem türk edebiyatının biçimci yeniliklere kapalı yapısı hem de dönemim karışıklığı oğuz atay'ın anlaşılmamazlıktan kaynaklanan bir yalnızlığın en büyük açıklamasıdır.
    belki de bu yüzden yazmıştır bu kelimeleri atay: "ben buradayım sevgili okurum, sen nerdesin?"
    kup
  10. “oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. bütün bunlar beni yoruyor. sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. ben, her an uyanık olmalıyım."