1. en yapılmaması gereken eylemdir. gereksiz ve boşa kürek çekmektir. sevgili, arkadaş, akraba, eski bir şarkı, film, kitap... her şey olabilir unutulmaya çalışılan. fakat beyhude bir çabadır, insanı yorar acı verir. bilinçli bir şekilde hatırlamak, anmak hem daha kolay hem de daha doğrudur.
  2. anilar anilar şimdi gözümde canlandilar anilaar beni bu akşam aglattilar
    belit
  3. asla yaşananları unutamazsın zaman falan hikaye. sadece hatıraların üzeri tozlanır görünmez oldu gibi gelir sana ama an gelir bi rüzgar eser tüm gerçekler suratına vurur acın eskisinden büyük olur.
  4. unutmayı derecelendirmek mümkün. siz farkında olmasanız da, yaşadıklarınızla doğru orantılı olarak beyin bunu yapıyor. gerçekten yaşanılan hiç bir şeyin unutulacağını düşünmek zaten mümkün değil. iyi ya da kötü olsun. hafıza kaybı söz konusu değilse tabi. derecelendirme kısmı ise şöyle; iyi hisler barındıran şeyleri daha çok kilit altına alıyoruz. asla hafızalardan silinmiyor. nasıl olur da iyi hisler taşımamıza vesile olan anları siler atarız değil mi? hatta güncelleriz sık sık. fakat kötü hisler barındıran anılar öyle mi ? en azından bende değil onu biliyorum. özel bir çaba sarf etmeme gerek kalmadan o kötü hislerden uzaklaşmak adına unutma bende kendilğindenmiş gibi oluveriyor. itiraf edeyim ki bazı derinden ve gerçekten zarar verici durumlar var ki anımsamamak elimde değil. ama normalleştirmeye çalışıyorum. kendimle konuşuyorum, münakaşa etmeden ve kızıp bağırmadan. suçlarcasına değil yani..

    şevkati önce kendimize göstermemiz gerekiyor. ne kadar onarıcı bir ruh haline bürünürsek o kadar hızla geri dönüşümüz olur neticede. bunun dışında aşk acısı gibi kavramları arabeske bağlayıp içselleştirmeye gerek yok. gereksiz bir zaman kaybı olarak görüyorum. çok yüzeysel yaşayabildiğim bir sonuç olarak çıkmasın buradan. elimden gelen çabanın ve emeğin en iyisi gösterdiğim halde, benim acı çekmeme vesile olan bir durum yaşatılmışsa bana şayet; o vakit karşımdakini hatırlamam için bir sebep yoktur. sevgi, insanın içinde var olan bir his. karşımızdaki gelip de bırakmıyor oraya ve asla bir daha olamazmış gibi yitik bir düşünce yapısında olmadığım için herkesin yıllarını alan eylem ben de daha hızlı neticeleniyor. yapacak öyle çok şey, okuyacak onca kitap, görecek öyle çok yer var ki..
  5. unutmaktan daha zor bir süreçtir. yapmaya çalışma, yap gitsin.
    zahle
  6. bir şeyleri unutmak isteyen insanın tamamen kaçınması gereken eylemdir. "çalışma"nın çözüm getiremeyeceği gibi bir de sorunu katmerlendireceği tek zemin bile olabilir bu.

    insan zihni, eylemi nesnesinden tamamen ayrıştıramaz. "filleri düşünme" olayı gibi ele alınabilir bu. amacımız: filleri düşünmemek. lakin bu amacı, "düşünmemek" eylemiyle başarmaya çalışırsak çuvallarız; çünkü bu esnada zihin bize bir nevi "tamam düşünmeyeyim; ama benden neyi düşünmememi istiyorsun?" sorusunu yöneltir. ki sorunun cevabı da "filler"dir. dolayısıyla filleri düşünmemeye çalışırken, filleri düşünmekten başka hiçbir halt yapamayız.

    işte bu yüzden, yapmamız gereken şey, amacı "filleri düşünme" olarak değil de "başka şeyler düşün" olarak görmektir. yeni eylemimiz "düşünmek", yeni nesnemiz "başka şeyler" olur ama yine aynı amaca hizmet ederler. elbette bu senaryoda istenmeyen filler de yoktur; böylece amaca ulaşmış oluruz.

    dolayısıyla bir şeyi unutmanın yolu da, başka şeyleri hatırlamaktan, başka şeyleri düşünmekten geçer. bu çoğunlukla, halının altına süpürmek ya da bir yüzleşmeden kaçmak demek de değildir. o şeyi unutmayı seçerek yüzleşmenizi tamamlamışsınız, halıyı olduğu gibi kaldırmış ve onca zaman altında birikmiş olanlarla burun buruna gelmişsiniz zaten. unutmak bu andan sonra bir kaçış değil; bir gidiş olur. lakin az evvel de dediğim gibi, çoğunlukla durum budur. mühim olan yaptığınız şeyin kaçmak mı gitmek mi olduğunu doğru saptamak. ikincisiyse, gitmeye karar verene ve bunu yapana dek elinizden geleni yapmışsınız zaten. o sebeple yeni yolunuza çok rahat şekilde adapte olursunuz ve hızlıca toparlanırsınız, yürür gidersiniz. ama ilkiyse, unutmak istediğiniz durum ya da kişiyi unutmanızın gerekeceği noktaya gelene dek yapabileceğiniz her şeyi yapmadıysanız, deneyebileceğiniz her şeyi denemediyseniz, aklınızda hala soru işaretleri ve "acaba-keşke-belki" üçlüsü cirit atıyorsa, unutmayı unutun. çünkü unutamazsınız. zihin, yarım kalan şeyleri siz tamamen çözmeden ya da tamamlamadan evirip çevirmeye devam edecektir çünkü.

    demem o ki, asıl mesele unutmak değil. unutmanın tek çözüm olacağı noktaya gelene dek yapabileceğiniz her şeyi yapmanız, ve bunu bilmeniz. sizin yerinizdeki birinin deneyebileceği her şeyi denediğinizi rahat bir şekilde söyleyebilmeniz. vicdanınızın bu konuda rahat olması. kafanızda soru işaretlerinin kalmaması. işte bu noktada dava sizden çıkmış oluyor, unutulması gereken de mis gibi unutuluyor.

    not: "unutmak"tan kastım hafızadan silmek, hiç olmamış gibi davranmak, yok saymak değil. aşmak ve yola devam etmek.
  7. sizde yarattığı duyguyla yüzleşip, istediğinizin neden olmayacağını anlayıp, sonrasında hayatınızdaki kalıcı şahsın kendiniz olduğunu hatırlayarak hayatınıza devam etmenizle artık çabalamanız gerekmemektedir. bunu yapamıyorsanız, uç durumlar hariç, kendinize değer vermiyorsunuzdur.
  8. en son çalışılması gereken şey, unutmaya çalışmak akılda tutmaktır aslında, neyi unutmaya çalıştığını kendine sürekli hatırlatarak bu işin içinden çıkılmaz.
  9. kasmayın efendiler! o kuyudan debelenerek çıkılmaz, kuyuyu da kendi hapsolmuşluğunuzu da kabul edin ve orada bekleyin. nefes alıp vermenizi izleyin mesela, kalbiniz (manevi anlamdaki kalpten bahsediyorum tabiki) grip olmuş farzedin. ben hiç griple savaşan insan görmedim. dinlenen, hastalığı kabullenen yada yatağa düşürmesin diye vitamine yüklenen gördüm. ama grip olmamalıyım, gribim hemen geçmeli diye panik olan var mı? yada neden ben hala gribim diye kahırlanan? biz manevi halsizlikleri niye idrak edemiyoruz? bedenin hastalıklarına, özürlerine olan anlayışımız metanetimiz mevzu ruha maneviyata geldiği zaman niye bir mücadeleye dönüşüyor? herkes sever, herkes sevdiğinden ayrılınca üzülür. grip olduğunda burnun akıyor diye hayıflanmıyor peçete arıyorsan,sevdiğinden ayrıldığında da ruhunun iyileşmesi için kendine zaman tanımalısın. bir mendili de mi hak etmiyor yahu? nedir böyle zayıflıklarımıza, incinmişliklerimize yüz çevirişirimiz?
  10. ön ekleme: bu entrymden sonra insanları sağlıkları yani en temel gereksinimleri noktasında, konusunda maddi hataları ve bir kısmı bunlarla gerekçelendirilen bir kısmı bağımsız hatalı yargı ve gerekçeleriyle hayatlarına mal olabilecek yanlışlara sevk eden sevgili youserımız “profesyonelliğin adını ukalalık koymuşlar” yani ukalasın ve “okuduğunu anlamıyorsun” şeklinde bu ortamda hiç ama hiç alışık olmadığım üzere senli benli hitap ederek ve fikrimce hakarete bile giren kendi son derece kişisel entelektüel ve yaşam birikimi eksikliğini, yetersizliğini ortaya koyan gayet öznel ve kişisel değerlendirmelerini içeren üstelik ad hominem yapan yani temelsiz, bilimsel olarak yanlış çıkarım ve yargılarını çürüttüğüm bilimsel gerekçelere karşı argüman sunmak yerine şahsıma saldırarak tartışmayı kazanma amacı güden bir mesaj atmış bana.

    neresinden tutsam cehalet ve daha da önemlisi kötü niyet olan haklı ayarı yemiş olmaktan kaynaklanan ergen refleksine yaslanan bu mesaja elbette cevabımı vereceğim ve bunun için entry önü editi kullanmaya karar verdim.

    ilk olarak evet sağlık profesyoneliyim ve hayatın her alanında karşımıza çıkan vasatın vesayetiyle mücadele etmemiz gerektiğine inancım tam ve bu mücadelede ki rakiplerimizin çirkince kullandığı nietzsche’nin de yakındığı silahlarından biri olan ve şu şekilde ifade ettiği "zayıflar bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar." ı bir an için bile aklımızdan çıkarmamalı ve buna karşı bilime, bilimsel bilgiye dayanan gücümüzü kullanmaktan çekinmemeliyiz. söz konusu ayar manyağı olmuş, bilimsel verilere ve gerçeklere dayalı, temelli yediği ayarlara doyamamış sayın youser’ın attığı “sağlık profesyoneli olmanı ukalalıkla karıştırıyorsun” mesajı nietzsche’nin yakındığı bu amaca hizmet etmekte, bu amacı gütmektediir.

    mesajının devamında “teşbihte hata olmaz” demiş ki o da büyük bir eksikliği, bir bilgi eksikliğini, temel bir bilgi eksikliğini, bir cehaleti işaret ediyor çünkü o söz ondan ibaret değildir çünkü bir devamı vardır ve meşhur lafın tamamı şöyledir “teşbihte hata olmaz, çünkü hata olursa teşbih olmaz”

    yani teşbihte hata olursa o teşbih artık teşbih değildir. teşbih hatalı, bilimsel gerçekliklerle çelişiyor yani ortada hata olmayacağı söylenebilecek bir teşbih kalmamış, yok, teşbih olduğu iddia edilen sözler maddi hata nedenli teşbih (olma) özelliğini kaybetmiş.


    hiç griple savaşan insan gördüm, çok gördüm, hala görüyorum, hala çok görüyorum. insanlar ilaç alıyorlar, insanlar için gribe neden olan virüsle savaşma işini o yapıyor. ^:swh^

    (bkz: oseltamivir)

    antiviral bir antibiyotiktir.

    gribe neden olan influenza virüslerine karşı etkindir ve kullanılır. yani gripte kullanılır.

    ayrıca profilaktik yani gripten korunma amaçlı, gribe yakalanmamak amacıyla da kullanılır. bakın tekrar ediyorum grip olmamayı sağlar.

    her üst solunum yolu hastalığı grip değildir daha doğrusu her üsye nedeni inflüenza virüsleri değildir. soğuk algınlığı, nezle vs farklı hastalıklardır, onların başka ilaçları vardır.

    burnun akması bir semptom yani belirtidir ve belirtileri yani şikayetleri önlemek için de semptomatik yani belirtileri oratadan kaldıran bir tedavi uygulanır yani ilaçlar kullanılır. çünkü bu yaşam kalitesini arttırır, gribi daha rahat, daha sıkıntısız atlatmanızı hatta ölmemenizi sağlar. grip özelinde bu durum da dolorin cold, nurofen cold vs olur.

    yine grip için virüslerin hatta vücuda girmiş vücutta bulunan infuenza virüslerinin hastalık, enfeksiyon meydana getirmemesi, ortaya çıkarmaması, getirememesi, çıkaramaması için vücut ısısının yükselmesine engel olunmaya çalışılır. bunun için de yine ilaçlar, antipiretikler, ateş düşürücüler kullanılır.

    daha da başa gidersek; insanlar grip olmaktan endişe ederler, endişelenirler. korunmaya çalışırlar. bu amaçla henüz salgın başlamadan koruyucu grip aşısı olurlar.

    yani biliçli ve zeki insanlar grip olmadan da olduktan sonra da griple savaşırlar. çünkü bu yaşam kalitelerini arttırır ve hayatta kalmalarını sağlar.

    naçizane bence; sosyal bilimcilerin yazılarında pozitif bilim alanlarına giren konuları örneklemede, teşbih yapmakta kullanmaları yasaklanmalı.

    biliyorum size radikal bir fikir olarak gelecek ama yine naçizane bence; hatta matematik bölüm veya mühendisliği de bitirmeden mesleklerini yapmaları, icra etmeleri yasaklanmalı. olmuyor, çünkü olmuyor yine naçizane bence.

    temel aldıklarının çoğu tıp doktoru, uzman tıp doktorları, o zamanların psikiyatriyi de kapsayan uzmanlık alanının uzmanları; nörologlar. psikiyatri ve nöroloji birbirlerinden ayrılalı, ayrışalı çok olmamıştır. o yüzden freud'un nörolog olması sizi şaşırtmasın.

    bu alanların daha da eskileri yani o meslekleri ilk icra edenler, kuranlar, atılım yaptıranlar aynı zamanda tabiri caizse devirlerinin matematik, fizik, astronomi profesörleri, kaşifleri.

    bunun yanında bu konuda eğitimli olmayan insanlar fitamin deyip geçse de ana içerikleri vitamin olmayan ama vitamin ve mineralde içeren literatüre geçmiş yani etkinliği kanıtlanmış bir şekilde antiviral olan yani virüsleri öldüren bitki kaynaklı ürünler de var.

    (bkz: samberry) antiviral olan içinde ki kara mürver özütü, ekstresidir, ayrıca bir vitamin olan c vitamini ve yine siz fitamin deseniz de vitamin değil bir metal olan çinko içerir. almanlıktan aldığım tadı hiçbir şeyden almadığım için alman malı olanını tavsiye ettim, ediyorum. görece ilaç sanayiinde daha az başarılı ve daha az güvenilir başka ülke ürünleri de var aynı içerikte.

    ayrıca içeriğinde ki tüm maddeler ayrı ayrı bağışıklık sistemini destekler, aktive eder yani vücudun hastalık etmenleriyle daha iyi savaşmasını sağlar. ayrıca o da hem bakteriyel hem de viral enfeksiyonlara karşı korunma amacıyla, profilaktik olarak da kullanılır.

    unutamamaya gelirsek; günlük rutininizi etkiler, yaşamınızı, çalışmanızı, sosyal hayatınızı etkiler durumdaysa, yine bir fitamin olan aman ne diyorum ben fitamin değil tabii ki, psikiyatri uzmanı doktor'a gidiniz. o bozulan vücut kimyanızı, biyokimyanızı, nörokimyanızı düzeltecek, yerine koyacak, rayına oturtacak yine fitamin olmayan literatüre geçmiş, etkinliği kanıtlanmış ilaçlarla.

    uygun görür ve tavsiye ederse eş zamanlı olarak bir sosyal bilimciye de gidersiniz. ^:swh^

    ekleme: iki dakika kafamı dağıtmak için girdiğim bu ve bu tip ortamlarda, hayatımı kazandığım, haftanın 6 günü neredeyse haftada 70 saat çalıştığım eğitimini alarak icra ettiğim ve bu sene ikinci decade bitirme plaketimi alacağım mesleğimle ilgili sanki fakülte öğrencisiymiş gibi böyle uzun ve bilgilendirici entryler girmek, yazılar yazmak istemiyorum. kaldı ki ben profesyonelim, amatör bir heyecanla hobi olarak yapmıyorum bu işi. nekka ekmek okka köfte anlayacağınız.

    ama insan, insani ve mesleki bir sorumluluk duyuyor elinde olmadan bu konular hakkında insanları yanlış yönlendiren, maddi hatalarla dolu yazıları görünce. neresinden bakarsanız bakın 15 dakikam gitti. ben bu sürede bir sürü komik şey yazar ve okurdum. bir de söylediğim gibi mesleğimi, uzmanlığımı karşılıksız yani bedava icra ettim ki bunu hiç sevmem, nefret ederim. ^:swh^