1. sakarya terminalde tren beklerken treni kaçırmistım. yani geç kalma falan değil banka oturmuş bekliyordum tren gelmiş millet inmiş, binmiş tren çufçuf yapmış ama ben fark etmemişim.

    hani küçük bir şey de değil lan, koca tren!

    not: ulan bunu da daha önce anlatmisim. :))

    neyse bugün lefkoşa'ya geldim, kıç kadar şehirde iki kez kayboldum. üstelik sonuncusu efsane oldu. bir ara sokağa girdim normalde caddenin x noktasına çıkmam gerekirken 180 derece karşısındaki y ucuna çıktım. üstelik sağa sola sapmadim bile, nasıl oldu hiç anlamadım.
  2. geçen fırına doldurulmuş patates atıp pisireyim dedim. size de tavsiye ederim, yağsız olunca daha sağlıklı.

    neyse daha öncesinde patatesleri firina atıp fırını çalıştırmayı unutmuslugum var, fırının fişini takmayı unutmuslugum var, patatesleri fırında unutup yakmisligim var. bu yüzden fişe, süreye falan dikkat ederek patatesleri tepsiye koydum geçtim bilgisayar başına. yaklaşık 20 dk sonra fırın zili çaldı, kalktım baktım, fırın boş. patatesler tezgahın üstünde duruyor. gerçi bunlar benim için sıradan şeyler.

    bir sefer kuzen börek yapmıştı, tarifini istedim. böyle kaymaklı, mantarlı, sosisli falan sigara böreği gibi bir şey. yufkaya malzemeleri koyup rulo haline getirdikten sonra kaymaklı yumurta karışımına buluyorsun. sonra da tepsiye. bir tepsi böreği hazırladım bu şekilde. sonra gözüm tezgahın üst tarafına takıldı. mantar mi sosis mi ne orada unutulmuş. sardigim börekleri tek tek açıp dışarda unuttuğum malzemeyi koyup tekrar sardım.

    yine bir yemek olayı: bir gün yemek bahsi oldu, arkadaş dedi ki kremalı sebzeli makarna yapsana çok güzel oluyor. bunu diyen de ciddi zengin biri. dışarda buluşup yemek yiyeceğimiz zaman biz köfte, kebap alırken bu hıyar makarna istiyordu ki makarna kebaptan pahalı. neyse bu kremalı makarna al deyince ben de gittim marketten krem şanti aldım, önce rondoda cirptim sonra da makarnaya nova ettim. ulan yiyorum, bildiğin şekerli. "ulan bu zenginler ne zevksiz, şu yemek yenir mi!?" diye söylene söylene yedim makarnayı. aradan epey zaman geçti, olayı birkaç kaşık arkadaşa anlattım da yaptığım mallığı uzun uzun izah ettiler.

    sen bağcılarli adamsın, senin neyine kremalı makarna yapmak?

    yine de şimdi anlatacağım olayın yanında bunlar devede kulak kalır sevgili arkadaşlar.

    ofis arkadaşım izne çıkarken çiçeklerini bana emanet eder. ben de arkadaşın hışmına uğramamak için özenle sularim tüm çiçekleri. kaktüs, menekşe, adını bilmediğim agacimsi bir bitki ve iki tane aloe vera...

    bu çiçek emanetciligi 4-5 senedir devam ediyor ama bir yıldan fazla zamandır arkadaşım doğum izninde olduğundan bu süre zarfında çiçeklerle tamamen ben ilgilendim. geçen yine sularken kendi kendime dedim ki "ulan ne güzel baktım çiçeklere hicbiri solmadi." tam bu esnada elimi meneksenin yapraklarına attım. evet, yapay cicekmis.

    insan bir saniye, bir dakika dalgın olur da 5 sene hiç mi uyanmaz?
  3. iki gün evvel dalgınlıkla hoşlandigim kızın ev arkadaşına porcay videosu attım. listeye girer sanırım.
  4. dün bana yapıldı bu,youreads yazarlarının öyküleri başlığına yazacaktım da edebileştirmeye üşendim birazcık :)

    dün bir mağazadan birkaç parça kıyafet alışverişi yaptım, çıktım, avmde biraz dolaştıktan sonra eve giderken arabada gaipten olduğunu düşündüğüm melodimsi, alarmımsı bir ses duydum. zaten bu aralar biraz sinirlerim yıprandı, dedim herhalde iyice sıyırıyorum:/

    eve gidip poşetleri boşalttığımda ne göreyim, mağazanın telefonunu poşetime koymuşlar. google'a mağazanın adını yazdım, çıkan numarayı arayınca bendeki telefon çalıyor :) alışveriş fişinin üzerinde yazan sabit numarayı aradım, başka mağaza açtı :/ dedim herhalde fark edip aradılar beni yoldayken, son arayan numarayı aradım bir müşteri çıktı :/ avmnin kendi danışma numarasını aradım operatör meşgul uyarısı çıktı :/ telefonun rehberini karıştırıp ismini gözüme kestirdiğim serpil hanımı aradım açmadı. avm danışmasını tekrar aradım, bu sefer görevliye bağlanabildim ama adam ilk aramada yanlış anladı, sonra hafif dert yandı "bugün buraya şahan gökbakar geldi, güvenlikçiler meşgul, ne yapsam ki" filan,dedim çayı da mı ben demleyeyim :) neyse nihayet mağaza müdürüne ulaşabildim ama o zamana kadar fark etmemişler durumu :) kabanını sormak için arayıp ben durumu anlatınca kafası karışan amca n'aptı acaba merak ettim bak :)
  5. geçen pazartesi spor salonuna gittim.belediyenin tesisi olduğu için istanbul kartla girilebiliyor. aynı kartı ulaşım için de kullanılıyorsunuz. salonun kapısına geldiğimde kartı dün giydiğim montun cebinde unuttuğumu farkettim.

    yaşadığım en aptalca dalgınlık bu olsaydı keşke:)

    salona giremedim tabi. otobüse de binemiyorum. yolculardan kart istemeyi de hiç sevmiyorum. mesafe 4 kilometre. yaklaşık 30-35 dakikalık bir yürümeden sonra evime vardım çok şükür. anahtarı almak için elimi cebime attım.
    yani insan bir kontrol eder, gerçekten unuttum mu diye.
    kartın cebimde olduğunu farkettim ve ağlamaya başladım.
  6. sayılır mı bilmiyorum ama anlatayım.

    okuldan gelmişim. yorgunum. zaten o hafta çok yoğun geçmiş. her yerim ağrıyor. dedim ben masaj yaptıracağım. para toplayacağım (en fazla 300 lira hagdha), profesyonel bir yardım satın alacağım. fakat bunu derken inanılmaz saf düşünüyorum. yani acaba masajdan sonra duzenli esneme hareketleri yapsam mı diyorum kendi kendime, ağrılarım tekrarlamasın istiyorum yani. adana'dayım. masaj salonları sıkıntı olabilir dedim, fuhuş baskını yemeyi göze alamadım.

    google a altın kelimeleri yazdım, "adana masöz", "masaj", "ev". girdim bir sayfaya, bi fotografli liste var, yanda da küçük yazılar ve fiyat. ya düşündüğümden ucuzmus diye düşünüyorum. en düşük fiyat 100 tl.
    yazılar gittikçe ilginçleşiyor ama. en başta "temiz olmalı, hijyene önem veririm" diye şart koşan metinler yavaş yavaş "dil masajinda ustayım" gibi ilginç yeteneklerin beyanına dönüşüyor. tabi hâlâ yorgun ve dalgin olduğum için bir kaç yetenegi neymiş bu diyerek yine google yazdım.
    gerisini hayal gücünüze bırakıyorum. ben, ulan of ya ne yapiyorum ben nidalari eşliğinde gidip uyudum.