1. bir yaz tatili geçici olarak pansiyonda resepsiyonda çalışıyorum. sene 1970 filan. akıllı telefonlar yok.

    nokia 5210 daha yeni çıkmış bir teknoloji harikası. resepsiyonda bilgisayar bile yok. hesap makinasının ticaret hayatına yeterli olduğu zamanlar.. hatta taş tabletlere yazıyoruz.

    yok be o kadar değil (ama taş tablet dışında gerisi doğru), sene de 2003 olmalı.

    benim biraz ingilizcem var onun dışında işle ilgili hiç bir tecrübem yok. pansiyonun sahibi bi çok dükkanı, ayrı ayrı işleri olan bi adam. arada gelip uğruyor, paraları alıyor filan sonra gidiyor ya tüpçü dükkanına ya giyim mağazasına...

    bir gün gene geldi kiziroğlu mustafa bey gibi bir hışımla gelip geçerken "vild....j..rr.. arayın" deyip gitti.

    anlamadim, arayıp sormaya da utandım. telefon defterinde "v" harfine baktım. o da nesi?! anlaşılmaz bir el yazısıyla yazılmış tek bir numara var.

    şöyle bir mantık yürüttüm, bu vildan bişey bişey, ariyim, herhalde ne yapilacagini da o biliyordur..

    numarayi aradim, bi adam acti.
    -alo, vildan hanımla görüşebilir miyim?
    -burada öyle birisi yok siz nereyi aramıştınız?
    -ıııı...şeyyy ben vildan hanımı aramıştım..
    -yok abla burası belediye, vidanjörü mü aradınız acaba?
    - tık..dıııt dııııt dıııt..

    evet demek ki ben vidanjörü aramıştım ama vidanjör neydi ulannn !
    tekrr aynı numarayı arayıp sesimi değiştirerek:
    -ben vidanjör için aramıştım.
    -tamam abla nerden arıyosun?
    -..... otel
    -gönderiyoruz.

    şimdi işte büyük bekleyiş başlamıştı. ne gelecekti acaba?
    büyük bir çeşit kamyon geldi.. büyük bir hortumla. foseptik biriktikçe taşmasın diye çağırılıyomuş. yani vildan hanım bizim pislikleri hüpletti gitti.

    dua edin şimdi internet var elinizde,
    vildan hanım? desem google bana bi did you mean yapsa o anda aydınlanacaktım belki de.
    durumumuz yoktu aydınlanamadık kardeş.
  2. firtinali bir gün babannemlerin evindeyiz. gece olmuş yataklar serilmiş, babannemler kendi yatak odalarında, annemler başka bir odada, kardesimle ben de salonda yatiyoruz. catir catir şimşekler cakarken yağmurun sesi eşliğinde uyumaya calisiyoruz.

    gece saat iki sularında derinden gelen yankili ve korkunç, bitmek bilmeyen ezan sesiyle hepimiz uyandik.

    ses o kadar yuksek ki sanki evin içinden geliyor. kulaklarima inanamiyorum, zaman algimi yitirdim sabah mi oldu diyorum ama zifiri karanlık.

    kardeşim uyanmis onu sakinlestirip annemlere koşuyorum onlar da uyanmis boş gözlerle tavana bakiyorlar. ben topuklarim kicima vurarak koşup gelince onlar da ayaklandi. hep beraber babannemlerin odasina yoneldik ( bu arada herhalde günahkar bi aileyiz ki herkes bi ton beyazlamis annem şehadet getiriyor miril miril :))

    koridorda tam uyanamamis babannem ve kararlı adımlarla "hmni s..." diye kufrederek giden buyukbabamla karsilastik. içimizde en çok ne yaptigini biliyor gibi duran buyukbabami takip ettik tüm ev halki.

    büyükbabam kardesimle yattigimiz salona impf impf diye girdi , karanlıkta vitrinden bisey alip cotank diye yere caldi. ses ancak o zaman kesildi.

    babannem isigi yakti. yerde yeşil kirik bi kutu gibi bisey.

    büyükbabam yatagina dönerken saydiriyordu.
    "gazeteden aldik bi turlu ayalamayi beceremedik hmna koydumunun ezan okuyan saatini..."