1. seni birkaç kez yıkıp tekrar ayağa kaldırmış bile olsa geçmişi güzel anımsamak büyümek galiba.
    biraz kırılmışsın da sonra kendini tutamayıp gülmüşsün gibi.
  2. çok yürüdüm,çok soru sordum,hiç yanıtlayamadım.
  3. birinden hiçbir şey beklemiyorum derken,aslında tam da ondan beklemiş olduğun şeye kıyısından köşesinden de olsa sahip olduğunu hissediyorsun bazen.kendine itiraf etmiyorsun, ama bu sahipliğin verdiği güvenle beklenti olmaksızın'lı hissettiğini,düşündüğünu,eylediğini söylüyorsun. peki ya her geçen gün parça parça erirse,ona tutunmuş olduğunu kendinden dâhi gizlediğin sarsılmaz temel? kimseler haklı ya da haksız olmayacak, ne temelini eriten ne de sen.
    haklı-haksız ilan etmeceli sonlara ihtiyaç duyuyorsan, kendini yanıltmanın öfkesini,huzursuzluğunu böyle sonlarla başkalarına yükleyerek yükünü kendince paylaşacaksan,herhangi bir insandan bir şey ummak, umutlar devşirmek henüz erişemeyeceğin yerlerde demektir. önce kötülüğünü tanı ve de yanılgılarını gör. iyi uykular, sevgili kendim.
  4. bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı öğrettin,şimdi hiçbir çiçeği çiğnemeden hızlı adımlarla uzaklaşmayı da öğret,tanrım?
  5. nasıl büyüdü bir an’ken,en uzun ekiminde yeryüzünün;
    nasıl ,böylesine.
    bkz: eski günlükleri açmak
  6. sözün bin zahmetle çıkıp bir yere ulaşmadığı, bakışların öylesine değdiği, herkesin dört yandan akıp gittiği, günlerin dolu dolu geçtiği, günlerin öylesine geçip gittiği ya da günlerin içinden geçemediğimiz bir dünyada; çok eski bir adamın* güneşin ve tüm öteki gezegenlerin hareket ederkenki sesini duyuşu gibi, seni duyuyorum, dedi.

    (*bu adam pitagoras, ona göre güneş ve gezegenler yörüngelerinde hareket ederken uyumlu sesler çıkarırlarmış. böyle öğreti ortaya koyan adam,herhalde kendince bu sesleri duymaya çalışmıştır, pek tatlısın pitagoras.)
  7. "bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
    niçin yaratıldığını"
  8. "hani göz yaşlarımız donup kalıverir (...) hani ağlamaklı oluruz da gülüveririz."
  9. bir acıyla baş etme yöntemi olarak, bugün de çok eski insanların inşa ettiği yerlere gittim. çok eski insanların zaferler kutladığı ya da yıkımlar beklediği, savaştığı ya da birbirine sarıldığı mekanlara gözlerim değdi. böyle olunca küçülüyorum, yok olacağımı hatırlıyorum. füruğ'nun bir şiirinde geçiyordu "zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu". o oylum olmaktan çıkıp zaman çizgisine çıkıyorum tekrar sanki. bu çizgide ben de bir insanım. tüm "büyük" ve küçük insanlar arasında bir insan yalnızca.
  10. böyle zamanlarda, kalbim kırıldığında, yavaş yavaş ölen biri gibi hissediyorum. her şeyi, herkesi son kez görüyorum gibi.