1. * yaşa doldukça, hayallerimiz de küçülüyor.
    uzun zamandır içimde basit bir ukteyle yaşıyorum. tabiata açılmak, uzak ve pek bilinmedik köylerin birine ait ormanda küçük, tek odalı bir ev kiralayıp, sessizce, bütün o kent gürültülerinin, insan konuşmalarının uzağında, bir hafta, on gün yaşayıp, en az 10, 15 litre votka içmek istiyorum. bunun adı, zamanda bilinç akışını yakalamak. çok basit bir hayal. hayal bile sayılmaz bana sorarsanız; sadece tabiata olan içimdeki arzuyu içerek, hem de bir alkolik gibi vurdumduymazca içererek gerçekleştirmek isiyorum. öyle ki, güçsüz kalayım. içkiden iğreneyim. iğrendikçe içmeye devam edeyim. bu böyle mümkünse on gün sürsün, gitsin.
    eskiden de vardı bu istek. o zamanlar işin içinde yazmak, çizmek de vardı. hayallerde uzağa gidilir, doyunca içilir ve hikayeler kurgulanırdı. yazmak da istemiyorum artık. burada - tabiatın engin şiirselliğinde - votka içmek için bulunuyoruz. galiba 50-55"e geldiğimde serözden geberip gideceğim. bir gülme tutuyor beni bunları yazarken. üslup derdi gütmeden, sanki çıplak bir papazın önünde günah çıkartırcasına yeni yetmelik hayallerime geri dönmenin keyfini yaşıyorum.
    ancak, ben küçük işlerde başarısız biriyim. küçük hayalleri gerçekleştiremedim hiçbir zaman. belki, bakalla inip, on litre votka alıp, bir ormana taksi çevirip, bir ev kiralayıp, içip - içip zamanı hiçbir zaman anlayamam. - bilinç akışını yakalamak. buna bir kez yaklaşmıştım. o duyguyu geri istiyorum.

    * aragon şiirlerinin birinde şöyle yazmış: kadın, erkeğin geleceğidir. - aşkın baş döndürücü ve çağımıza yabancı büyüleyiciliği ve hakikatini bir cümleyle ancak bu kadar yetkince tasvir edebilirdi. bunu bir kadın hakkında söylemeyi çok isterdim. ama bütün o kadınlar her şeyin farkındalar: mutlu aşk yoktur.

    * eskiden oyunun kuralları çok basitti. yine hatalar vardı, yine yeniliyorduk, yine yanlışlar, yine acı ve duygusuzluklar hayatın içinde bir yere aittiler. - ama tek farkla: o güzel hata ve yanlışlar farkındalığın bir hayli uzağındaydı ve yardımlaşarak, yol göstericiliği ve/veya kişinin kendi iradesiyle her şey iyi/kötü raya otururdu. hepsi zaman meselesiydi, o kadar. şimdi, günümüzün trajedisi daha da ironikleşti. sebep: sorunun çözümünü bildiğimiz halde bir şey yapamamak oldu. çok değerli sosyolog arkadaşlarım bu tür vakalara güçsüzleştirme politikası diyorlar. ben, bir şey diyemiyorum. sözün ve duyguların bittiği yerdeyiz. oysa adem ve havvadan bugüne çok maskeler değişmişti, geriye kalan, bize ait olan sadece hisler vardı ve onlar da bugün çürümeye doğru yol tutmuşlar. tutsunlar, geriye kalan sadece hayatın devam ettiği gerçeğidir. gerçek? - hiç girme o topa.

    * hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı hüznü kadar beni boğan ve mahveden ikinci bir şey yok. her şey belki daha güzel olacak, ancak hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak.

    * hayatımın en kötü yazıydı. yazın en sıcak günlerinden birinde doğsam bile, hiçbir zaman yazı sevemedim. ancak o da onu sevmememin bedelini hiç bu kadar ağır ödetmemişti.
    kış da kötüydü, sonbahar da öyle. galiba hiçbir şey yolunda değil. insanın kendi sorunlarına mevsimleri, şiirleri, insanları alet etmesi de eski hikaye.

    * viski içiyorum şu an. alkol ağır - ağır bedenime yayılıyor. müzik, kulaklarıma akıyor. parmakların ne yazdığının pek farkında değil ve açıkçası bunu hiç umursamıyorum. insanın bazı anlarda manen boşalması gerekiyor. fakat bu da eskisi gibi değil. eskiden yazmak bir kurtuluştu. yazmasaydık, ölecektik. şimdi yazmak, her şeyi hafifleteceği yerde her şey derinleştirip, ağırlaştırıyor. gerçekleri içinde ağır bir taş gibi taşımak zorunda kalıyorsun.

    * akşamın çökmesiyle birlikte karnımla midemin tam kesiştiği alanda, yuvarlak, derin bir boşluk hissi oluşuyor. tam 45likle oradan vurmak istiyorum. ancak 45liğim yok, olsa da bana ruhsat vermezler. viskimiz var. geceler uzun.