1. halep işi: iskender'in alt kısmındaki pideli bölüm, domates biber soğan kavurmalı ikinci bölüm ve en üstte adana kebap birleşimi ile oluşan bir yemek. ne yediğimi anlamadım açıkçası menemen desen değil, kebap desen eksik, iskender desen tereyağ döner yok. öyle bi tat, halep işi. çok da tavsiye etmem.
    abi
  2. yonca sapı.

    arkadaş kime dediysem o ne la öyle diyor, halbuki küçükken bizim mahallede baya revaçtaydı. bildiğin eriğe dalar gibi dalıyorduk. tabi yutmuyorduk, sadece çiğneyip o ekşimsi tadı alıp atıyorduk, sadece sapı tabii bunu bir daha belirteyim yaprağı pek tercih edilmezdi. iyice büyüyüp olgunlaşanları kartlaşır ve o mayhoş tadı vermez, yeni bitmiş taze yonca en makbulüdür. böyle de bir çocukluk işte.
  3. deli gibi ekşi seven bir insanım. meyvelerin olmamışına bayılırım.. daha yeşilken yerim tuzlu tuzlu.. ohhh.. izmire ilk geldiğimde de yurdun bahçesi hep zeytin ağacı doluydu... yeşil yeşil olmamış zeytinler bir cazip geldiydi... denedim de ne lanetttt ne iğrenç bir şeydi o yaa.. ııyykkk aklıma geldi bak şimdi..
  4. tunusta gemi demirde beklerken gemiciler can sıkıntısına birsürü balık tutmuştu. yaşlı çarkçı başı gel balıkları temizleyelim dedi, bir kovada birsürü istavrit, bir kovada su, bizimki balığın kafasını kopartıp icini temizliyor 3-5 tane temizleyip temiz tabağa koyarken arada suya batırarak silkeleyip ağzına atıyordu. ben şaşkın bakışlarla onu izlerken bir tanede bana uzattı. tadı aynı pişmiş balık gibi sadece ıslak ve kaygan. sonrasında bir kısmını aynı şekilde temizleyip üstünü bol miktarda tuzla kapladı ertesi gün suya tutup zeytinyağı, limon ve sirke ile harika bir meze olarak tükettik.
  5. kesinlikle insanlık için küçük ama benim için yeni bir evrene geçiş seviyesinde bir adım attım. ne mi yaptım sadece sushi yedim.

    arkadaşlarla işten sonra dışarı çıkalım dedik. napalım napalım kaç zamandır farklı bir şey denemek istiyoruz. neyse, suşiciye gitmeye karar verdik. tehlikenin farkında değilim henüz. cahil cesareti işte. bendeki hala amaan çubuklarla oynarım işte şeklinde zuhur eden bir boşvermişlik.

    suşiler geldi masaya böyle renkli cıvcıvlı filan. kızlar daha önce denemiş tabi tek yabancı olan benim. hepimiz aynı anda attık ağzımıza. ilk lokmanın gazıyla ben yedim bunu eh fena değil diyorum bir de. hem yemek seçen hem de yeni tatlara kapalı bir insan olan ben yeni bir şey tatmış ve beğenmişim nasıl havalardayım. meğerse ilk yediğimiz alıştırmak içinmiş içindeki şeyler pişmiş falan. tabi sıra diğerlerine geldi. ağzıma atmamla dişlerimin gıcırdaması bir oldu. ağzımda çiğ çiğ somon parçaları. ne çiğneyebiliyorum ne yutabiliyorum gitmiyo. en sonunda inat ettim (benim de hep böyle gerizekalı durumlarda inadım tutar) ve gözlerimden yaşlar gelirken o lokmayı da yuttum. ama kusmamak için de kendimi zor tuttum. sonra da bir daha suşi lafı dahi duymak istemedim.

    burdan nereye bağlıcam. ne bağlıcam ya. inat etmeyin. bitti.