1. -delilik ve bilgelik arasındaki ince çizgi-

    delilik denince akla, karışıklık, hengame ve kaos gelir. en başta da çaresiz bir hastalık.. sözlük anlamına bakınca, ‘’kişinin anlıksal dengesinin sürekli bakım altında tutulmayı gerektirecek biçimde bozulması durumu’’ olarak tanımlanır delilik. tıbbi bir tanımdan öte kültürel ve sosyal bir terim. birden bire ortaya çıkabileceği gibi, zaman yayılmış bir şekilde de gösterebilir kendisini. amiyane tabirle ‘sinsi hastalık’ tır. fakat bazen öyle deliler, delilikler görür, işitir, okuruz ki, üç lokmalık aklımızla bizler bile hayranlıkla seyrederiz oluşumu. hayat bir şekilde yolunu buluyor, zaman akıp gidiyor da, deliler ve bilgeler’ in söyledikleri zor unutuluyor.. tarih kitaplarına kazıtıyor kendini adeta.. müteveffa piyanist oscar levant’ ın şu sözlerini hatırlayalım : ‘’deha ile delilik arasında incecik bir çizgi vardır. ben bu çizgiyi sildim’’ ya da, ressam ve şair william blake’ in şu sözleri mesela: ‘’eğer deli, delilikte direnseydi bilge olurdu.’’

    sonra, şu soruları soralım kendimize:

    deli olarak okumaya başladığınız bir kitaptan, akıllı/bilge biri olarak kalkabilir misiniz? ya da tam tersi? aklı başında biri iken, deliliğe dokunabilir miyiz? sınır nerede? çizgi nedir? ikisinin arasındaki ilişki hangi düzeyde?

    tarihteki birçok yazar, şair ve bilim adamlarına baktığımızda, birçoğu hayatlarının bir kısmında zor ve tehlikeli dönemler geçirmiş. yakılanlar, sürgüne gönderilenler, okuduğu okuldan ‘’aptal’’ diye atılanlar.. şu an, herhangi bir okulun herhangi bir sınıfındaki ders kitabında ismi geçen önemli bir isim mesela..

    yeni nesiller bir deliyi mi, üst düzey bilince sahip bilge birini mi örnek alıyor kendine? ya da şöyle diyelim: delilik kötü bir şey midir? bilgelik ve delilik aynı şey olabilir mi?

    delilik ve bilgelik sözlüklere yazılmamış bir şekilde kardeştir. kayıtlara geçmemiş bir şekilde arkadaştır. şunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki, deli bir kimse ile bilge bir kimse arasında çok az fark vardır. yok düzeyinde az. çok zeki birinin sözlerini ilk ağızdan duysak bile anlayamayız. söylediği sözler altın mahiyetindedir belki. belki de ‘’deli saçması’’ dır. aynı şekilde bir deli düşünelim. pek umursanmaz söyledikleri. fakat iyice kulak verince duyarız ki, uzaktan da yakından da bir deli, bir bilgeye benzer şeyler söyler. genel’ i işaret eder. ‘’deli ol’’ diyen dali, kötü bir şey söylemiş olamaz. toplumun ‘’önde gelen’’ isimleri, aktivistlerinden biri ‘’deli ol’’ derken ne demiş olabilir? neyi kastetmiş olabilir? ‘’ normallik denilen şey adı konulmamış bir deliliktir.’’ diyen pascal mesela..

    iki tür insan vardır. akıllı ve akılsız. bilge ve deli. ortası yoktur. boşluktur ortası. bu ikisi de aslında aynı şeydir. bilge kimse deliliğe değmiştir.. deli kimse bilgeliğe dokunmuştur. çok bilgece davranan, düşünen bir insan, kenarından köşesinden deliliğe varan şeyler yaşıyordur kafasında. ‘’normal’’ diye tabir edilen insanların anlamadığı şeyler için ‘’saçma’’ olarak adlandırdığı şeyler ‘’mantıklı’’ dahi olsa, insanlar o şeye, o kimseye ‘’deli’’ der. o kimselerin dediklerinin hiçbir öneme sahip olmadığını söylemesek te, üst düzey bir bilince erişmiş kimselerin pek umursamayacağını söyleyebiliriz..

    peki nerede sınır? karanlık taraf olarak adlandırılan delilik, aslında aydınlık taraf mı?

    sınır dozunda. ayarında. “hepimiz deli doğarız. bazılarımız deli kalırız.” der beckett. deli kalsak dahi, usturuplu eylemlerimizde. ne deli olmak o kadar kötü, ne bilge olmak o kadar iyi..

    peki siz? deli misiniz yoksa bilge mi?

    cevap her ne olursa olsun, deliliğinizi sahiplenin, kabullenin. kendinizi özgür bırakın. sonrasında istemeseniz de bilgeliğe erişeceksiniz.

mesaj gönder