1. ölümüne kızdığım, sinirlendiğim, ansiyete krizi geçirmeme bile neden olmuş ama ölümüne de sevdiğim adam.

    "bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
    dirseğin iskemleye dayalı
    -- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
    cıgara paketinde yazılar resimler
    resimler: cezaevleri
    resimler: özlem
    resimler: eskidenberi
    ve bir kaşın yukarı kalkık
    sevmen acele
    dostluğun çabuk
    bakıyorum da simdi
    o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde"

    aylarca evde değilimdir, eve gelirim, kuru bir "hoşgeldin" der sadece, günlerce de böyle davranır ne yaptığımı bile bilmediğim bir şekilde sinirliyse. ama ertesi gün elinde iki üç çeşit meyveyle gelir, ben meyve çok seviyorum diye. çok merak ederim ama yanında oturmam, yüzümü göstermem.

    hiç soru sormaz ama suratımın şeklinden, hareketlerimden anlar keyifli miyim, gergin miyim, kafamda bir şey mi var. evde hayvan hiç sevmez, kedim var diye evime de gelmez ama benim kedimi çok sever. ben eve geldiğimde evin önüne toplaşan kedileri de. "su koydun mu kedilerine?" der gülümseyerek, ama içten.

    en yakın arkadaşım hastalığı haberini aldığı zaman ve gecenin bir vaktinde bana haberi verdiği zaman babama sarılmak istemiştim. gecenin üçünde ve aramızda 400 kilometre varken. çünkü geçer, ne yaşadıysam yaşayayım babama sarılınca o anlık geçer. beş dakika sonra kendisinin bana "hadi ne halt yedin söyle" diye sinirlendirmeyeceği garantisi de yoktur.

    bir kaç ay önceydi çocukluk arkadaşım " babanı gördüm, konuştuk. çok kilo vermişti bir sıkıntı mı var ?" demişti. bu konuşmanın bir buçuk ay kadar sonrasında aynısını benim için söylediler. halbuki ben durumla gayet iyi başa çıkıyorum zannediyordum. olan bitenden sonra kendimle yaptığım hesaplaşmadan ben galip çıkıyordum aklımca. her gün yataktan kalkıyor, düzene devam ediyor ve bol bol gülümsüyordum.

    hesaplaşmamın sonunda farkettim ki ben en olmak istemediğim insandan biri olan babama epey benziyorum. ben de ketumum, hak eden kişilere değil nazımın geçtiği kişilere kızıyorum, herşeyi ben hallediyorum da kimse nasıl hallediyorum bilmiyor-garip bir şekilde de sormuyor, ben de hiç sormazdım-, her şey olup bittikten sonra "şu zaman da şöyle bir şey olmuştu" diyorum anca. ama bir insan da neden böyle davranırmış az buçuk anladım. neden hiç konuşmazmış ya da neden sadece içince konuşurmuş ve "galiba ben de öyle olacağım lan" dedim kendi kendime. "insan bunca kazığı yiyip yiyip nasıl sert, umursamaz ve kırıp parçalamaya müsait olmasın?" olmaktan da korktum allah var ama hak da verdim neden insan öyle olurmuş, neden eldeki o kadeh küfür gibi dururmuş. elimde küfür gibi duruyor bütün kadehler kimse farketmiyor. benim de zamanında farketmediğim gibi.

    ah baba, ah.

    "baba bana yürüdüğün o yolları göster
    baba bana dünyanın yüreğine inen geçidi..
    baba durursam azarla, tökezlersem kaldır beni "

mesaj gönder