• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.88)
damızlık kızın öyküsü - margaret atwood
bir kadın bir sabah kalksa, işe gitmeden önce her zaman sigara aldığı dükkana uğrasa ve kendisine kredi kartının geçerli olmadığı söylense, ardından işten atılsa ve bunların sadece kadın olduğu için başına geldiğini öğrense neler hisseder?
evet, olan olmuştur. bunca mücadele boşa gitmiştir. kadın gene erkeğin bakımına muhtaç, ona hizmetle yükümlü bir yarı köledir. hükümranlığı eviçi ile sınırlandırılmıştır. üstelik artık ortada fazla çocuk da yoktur. hava kirliliği, kimyasal atıklar, nükleer sızıntılar kısırlığa yol açmakta, doğan az sayıdaki çocuk ise sakat olduğundan imha edilmektedir. bu durumda kadın koloniler'e gönderilmek, hizmetçilik ya da fahişelik yapmak dışında dördüncü bir seçenekle karşı karşıyadır: komutanlar'a sağlıklı yavrular üretmek. (kitap yurdundan alınmıştır)
  1. “bu öyküde bu kadar çok acı olduğu için üzgünüm. parça parça olduğu için de üzgünüm, çapraz ateşe yakalanmış ya da zorla parçalanmış beden gibi. ne yazık ki, değiştirmek için yapabileceğim hiçbir şey yok.”

    1985’te margaret atwood tarafından kaleme alınan damızlık kızın öyküsü, erkek egemen, teokratik ve totaliter bir toplumda kadınları doğurganlıklarına göre sınıflandıran, üreme merkezli bir baskıcı düzeni anlatır. “iki bacaklı rahimler”in erkeğe hizmet ettirilerek totaliter bir rejimin sürekliliği sağlanıyor. yalnızca rejimin devamı için, damızlık olarak seçilen kadınlar komutan’ların hizmetine sunuluyor. komutan’ların eşleri, yaşanılan doğal felaketler ve doğaya verdikleri zarar yüzünden doğurganlık özelliğini kaybetmesi dolayısıyla damızlık olarak ayrı bir sınıf doğar. alınıp satılan, ihraç ürünü olarak görülüp ticareti yapılan bir sınıf.

    amerika’da totaliter bir rejim olsaydı, nasıl olurdu sorusuna bir yanıt aradığı gerekçesiyle damızlık kızın öyküsü yazılır. margaret atwood, bunlar dünyada yaşanmaz diyen insanlara karşılık vermek için, ele güç geçirilince her zaman her yerde her şey olabileceğini söylemek için yazdığını söyler bir söyleşisinde. 1984’te batı berlin’de yazmaya başlamış yazar. o dönem berlin duvar’ı hâlâ durmaktadır. kitabın yazılış sürecinde bunun da etkisi görülür. o dönem boyunca sık sık gazete kupürlerini biriktirdiğini ve bu kupürler neticesinde romanın şekillendiğini de belirtir yazar. özellikle doğa olayları hakkında yorumlamalarını sistem üzerinden dikkat çekici bir şekilde ilişkilendirir. bunu babasının mesleği gereği doğa ile iç içe olmasından kaynaklı edindiği birikime borçlu görebiliriz. doğanın dengesizliğini, tahrip edilen yönlerini, yaşanılan olayları rejim çerçevesine yerleştirerek özgün bir yön açar. sistem eleştirisi yapmakla birlikte doğa ve insan ilişkisi üzerine söylenebilecek en güzel sözü söyler margaret atwood.

    kadın eşitliğini ifade eden, sadece salt eşiklikle değil yasal eşiklik, politik eşiklik ve sosyal eşitliği de barındırarak bir ifade biçimi olan damızlık kızın öyküsü, karşıtlıklardan doğan güçle yaratılmış bir dünyadır. kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi kurgusuyla irdeler yazar. doğal ortamdan izole edilmiş bir topluluğun, iletişim kuramaması, düzen içerisinde yer alamayanların sömürüldüğü bir yabancılaşma sorununa da ışık tutar. vücut politikasının bu topluluk içinde nasıl bir yıkıcı güç haline geldiğini sağlam bir şekilde izah eder ayrıca. modern kadının, cinsiyet rolünün güç yapısına bakar. atwood, bunun üzerine şöyle demiş söyleşisinde, “derin bir apolitik yazar olarak başladım. ama sonra romancıların ve bazı şairlerin yaptıklarını yapmaya başladım. etrafımdaki dünyayı tarif etmeye başladım.” bu sözlerine dikkatle neden gazete kupürlerini biriktirdiğini daha iyi anlamamızı sağlar. tam manasıyla toparlayacak olursak, çevre felaketinin yaşam döngüsünü nasıl bozduğunu ve kadınların doğası hakkında değişen düşüncelere ve iktidarın değiştirdiği, mecbur kıldığı, baskıladığı düşünceleri iktidar üzerinden anlatmasıdır damızlık kızın öyküsü.

    “kadın hakları insan haklarıdır. çünkü kadınlar insandır. bu zor bir kavram değil,” diyerek, distopya alanında kendi edebi geleneğini yaratır. yeryüzünde neyin iyi olduğuna dair bir ağıt olan margaret atwood geleneği, insan türünün olumsuz özellikleri anlatır. “cahilliğin” dünyayı nasıl yaraladığını, insanoğlunu nasıl yaraladığına dair verilebilecek distopya türünde verilebilecek en güzel örnektir.

    türkiye’de 1992 yılında afa yayınları tarafından sevinç kabakçıoğlu ve özcan kabakçıoğlu çevirisiyle yayımlanır. 25 yıl gibi uzun bir süre ardından doğan kitap’tan çıkar.

    (bkz: youreads eş zamanlı kitap okumaları)

mesaj gönder