• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
coco - lee unkrich, adrian molina
"12 yaşındaki miguel'in en büyük kahramanı efsanevi meksikalı gitarist ernesto de la cruz'dur. ancak cruz hayatını kaybetmiştir ve miguel'in onunla tanışma imkanı yoktur. her gün onun şarkılarını dinleyen miguel günün birinde ünlü müzisyenin gitarını bulur. ancak gitarı çalması onu bir anda ölüler diyarı'na götürüverir. çıkış yolunu arayan miguel, düzenbaz hector'la karşılaşır ve birlikte miguel'in aile tarihinin ardındaki gerçek hikayeyi keşfetmek için olağanüstü bir yolculuğa çıkarlar..." (beyazperde)
  1. korkutucu derecede iyi bir film. bu nasıl senaryodur kardeşim? iki dünyada birden ilerleyen bu derecede komplike bir hikayede bütün taşları yerli yerine oturtmak ve bunu izleyicinin kafasını hiç karıştırmadan anlatmayı becermek... takdir edilesi doğrusu. filmin yönetmeni hikayenin mucidi aynı zamanda. 2010 yılında hikayeyi konsept olarak şekillendirmeye başlamış ve 2011 yılında büyükçe bir ekiple birlikte detaylandirip senoryalaştırmış. filmin yapımı tam 6 sene sürmüş, 2011'den 2017'ye. animasyonlara bakıyorsunuz, tek kelimeyle mükemmel. mimikler, hareketler öyle yerli yerinde ki ve öyle doğal olarak yansıtıyor ki duyguyu, inanılmaz. film boyunca gülümseme yüzünüzden eksik olmazken filmin sonunda gözyaşlarına hakim olmak zor.

    şimdi filmin neden sadece iyi değil ama korkutucu derecede iyi olduğuna gelirsek... korkutucu olan, filmin arkasında çalışan soğuk mantık. 6 sene boyunca koca bir ekip, ayrı ayrı birimler halinde ve profesyonel bir disiplin çerçevesinde, çoğunlukla bilgisayarlar başında çizip silmişler, yapıp bozmuşlar ve düşünüp taşınmışlar ki biz, bu filmi izleyen kişileri nasıl sıkılmadan ekran başında tutabiliriz, nasıl ara ara güldürebiliriz, nasıl kararında ağlatabiliriz. bu soğuk bir mantık çünkü bize hissettirilmek istenen duyguların suni bir üretimi söz konusu. karşılaştırmak gerekirse, mesela bir yazar eseriyle uyandırmak istediği duygunun on katını yazarken yaşıyorsa; ya da bir aktör hissettirmek istediği duygunun beş katını oynarken kendi yaşıyorsa ancak sanatın tüketicisinde bir duygu uyandırabilir. diğer türlü bir çaba zaten ne etkileyicidir ne de kalıcı.

    halbuki bu film hem etkileyici hem de kalıcı (sanırım). ama arkasında müthiş disipline edilmiş bir üretim mantığı mevcut ve sıkıntım su: bir grup insanın sabah sekiz akşam beş mesaisinin tanımının, kendi hissetmese bile bende bazı duygular uyandırmak olması, bunun için kafa patlatıyor olması, ve dahası bu amaçladıklarını başarıyor olması tek kelimeyle korkutucu. seri üretim duygu imalinin bir meslek olması...

    yapay zekalar bu işlere el atınca bakalım ne yapacağız...

mesaj gönder