1. çok doğal ve insani bir duyguyu baz alan bir felsefi akım.

    şüpheli hissetmek için birçok neden bulabiliriz; bu nedenler de epey çeşitlidir. en basitinden; rutin hayatı yaşarken edindiğimiz deneyimler bize en temel bilgi kaynağımız olan duyularımızın bile bazen hata yapabileceğini göstermiştir. birkaç yıl öncesinde doğru olduğunu adeta bir inanç unsuru olarak kabul ettiğiniz bir şeye bugünkü bakışınızın belki taban tabana zıt olması da doğruların kalıcı olmadığını gösterir nitelikte (eğer bugüne dek böyle bir değişim yaşamamışsanız kötü haberlerim olabilir).

    skalayı daha da genişletip dünya tarihine bakarsak, öncesinde doğru olduğu kabul gören bir yığın şeyin aslında yanlış olduğunun zaman içinde açığa çıktığını görürüz. yahut aynı zaman diliminde bile dünyanın farklı yerlerinde, farklı topluluk ve kültürlerin etkisiyle, bilginin doğruluğunun/yanlışlığının değişebildiğini gözlemleyebiliriz. pascal "pireneler'in öte yanında doğru olan, bu yanında yanlıştır" derken aslında bunu kastediyordu. tüm bunlar felsefede septisizm akımının doğuşuna zemin hazırladı.

    yukarıda karaormanyesili'nin bahsettiği üzere, elbette bu şüphelerin farklı türleri ve kademeleri var. felsefenin kendisinde, bizzat kendi doğasından ileri gelen ve bir perspektif olarak görebileceğimiz makul bir şüpheciliğin yanında; metot olarak şüphecilik, aşırı şüphecilik gibi kategoriler de sayabiliriz.

    metot olarak şüphecilikte, şüphe olgusu kendisinde karar kılınan ve kendisinden ileri gidilmeyen nihai bir amaç değildir. bilakis şüphe, şüphenin kendisini ortadan kaldırıp mutlak doğruya ulaşmak için kullanılan bir araçtır. felsefesinin temelinde bu araç kullanımının yattığı descartes, doğruluğundan şüphe edilmeyecek bilgiyi, doğruluğundan emin olamadığı her şeyden şüphe ederek arıyordu. eğer beş duyumuzun bizi yanılttığını bir defalığına olmuş olsa bile deneyimlemişsek, bu, artık onlara güvenemeyeceğimiz anlamına gelir. yani bu kanalla erişebileceğimiz bilgilerin doğruluğuna mutlaklık niteliği iliştiremeyiz. öte yandan beş duyuyla ilgili olmayan, matematiksel akıl yürütmelerde de yanılabiliriz; hatta bu zeminde yanıldığımızı fark etmemiz, beş duyuyla yanıldığımızı fark etmemiz kadar kolay da değildir. sonunda descartes şu fikre ulaşmıştı: her şeyden şüphe edilebilir. bir şey hariç: şüphe eden insan, şüphe ettiği anda, şüphe ettiğinden şüphe edemez. ("şüphe" kelimesini minimuma indirmek için elimden geleni yaptım ama yapmasaymışım da bir şey değişmeyecekmiş sanki) ve şüphe etmek bir tür düşünmektir. öyleyse şüphe eden insan, bunu yaptığı esnada aslında "düşünme" eylemini gerçekleştiriyordur. düşünmek ise var olmayı gerektirir; çünkü şüphe etmek için, şüphe eden bir varlığın olması gerekir. en nihayetinde descartes, kendisinden şüphe edilmesi mümkün olmayan, mutlak doğru barındıran kesin bir bilgiye varır: "düşünüyorum, o halde varım (cogito ergo sum)". artık şüphe aracına olan ihtiyaç bitmiştir çünkü kesin bir bilgiye ulaşmışızdır.

    aşırı şüphecilikte de temel görüş, doğru bilginin mümkün olmadığıdır. bu tür şüpheciliğin en önemli temsilcilerinden protogoras'a göre, insanın bilgi yetileri doğru-yanlış ayrımını yapabilmek için yetersiz olduğundan, sadece sanılarımız vardır. ve iki sanı aynı değere sahiptir. yani "insan her şeyin ölçüsüdür". yalnız burada kullanılan "insan", insan türünü değil, spesifik olarak insan öznesini kasteder. her bir ayrı bireyi. o halde protogoras'a göre tek tek her insan, bir doğruluk ölçüsüdür ve ne kadar insan varsa, o kadar doğru vardır. iki insan aynı konuda zıt iki iddia sunarsa da, protogoras'ın buna yorumu şu şekilde olacaktır: "birbirine zıt olan iki görüş aynı ölçüde doğrudur". tıpkı protogoras gibi sofist olan gorgias ise bilginin mümkünatı olmadığını şöyle ifade etmişti: "hiçbir şey yoktur, olsa bile bilemezdik, bilseydik bile başkalarına iletemezdik."

    bu tür şüpheciliği savunan bir başka grup da, akıma ismini veren septiklerdir. bu gruptaki düşünürlere göre bilgi genel olarak mümkün değildir, ve sofistlerden bir parça farklı olarak, "yargıda bulunmama" ve "yargıları askıya alma (epokhe)" tutumlarına sahiptirler. örneğin karneades, sokrates'in "tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir" görüşüne "hiçbir şey bilmediğimi de kesin olarak bilemem ki" diyerek daha da ileri gitmişti. yani buradaki şüpheciliğin aşırılığı işte tam bu kadar. septikler herhangi bir şey hakkında doğru bilgi olmadığını düşündüklerinden, hiçbir şey hakkında yargıda bulunmamanın en makul tutum olduğuna kanaat getirmişlerdi.

mesaj gönder