1. hanaya en son bir daha ne zaman çıkmıştı hatırlamaya çalıştı. hatırlayamayacağı kadar uzun bir zaman geçmişti üzerinden. en çok sevdiği insanı kaybettikten sonra bir daha çıkmamıştı sanırım. zaten ev halkı da yeni bir eve taşınmıştı. yeni beton evde ona ait hiçbir şey yoktu. çocukluğu ve en güzel hatıraları eski yarı ahşap evde kalmıştı.

    yeni eve taşınmak için dedesinin vefat etmesini mi beklemişlerdi? onu en son yüzünde şeffaf bir tülbent örtülü, cansız bir şekilde yatağında yatarken görmüştü. yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgiye, şeffaf örtüye ilk defa o an şahit olmuştu. oysa daha birkaç saat önce nefes alıp verebiliyordu. bu kadar basit miydi? acaba dedesinin cansız bedenini kimler yıkamıştı? kazanda kaynatılan suyun ateşini kim yakmıştı? suya bırakılan papatyaları, karanfilleri, dağ lalelerini hangi çocuklar toplamıştı?

    bir öbek anemon bırak,
    yaşarken yeşertemediklerini
    harami arılar çalsın,
    umudunun özünü
    yolgezer kelebekler uçursun
    ömürlerince mesafeye,
    bir polen taneciğinde,
    varsın her şeyini...

    düşünceleri geleceğe uzandı. bir gün kendisi de sonsuzluğa göç etse, cansız bedeni için bir kazan su kaynatılır mıydı? çocuklar onun için de bir kucak papatya, karanfil ve dağ lalesiyle döner miydi? etrafta tepelerde kaynatacak çiçek kalır mıydı ki? ebedi istirahate kendi eski gelenekleriyle uğurlanmayı vasiyet etmek bencillik olur muydu? kadınların ağıtları arasında tüm düşünceleri kayboldu...

    ...elleri mıknatıs gibi kalan 49 kağıt arasından -demirden olsa gerek- o kağıdı buldu ve ters çevirdi, sinek beşlisi! altı milyon dört yüz doksan yedi bin dört yüzde bir ihtimalle tüm beşleri bulmuştu. o an bu ihtimalin küçüklüğü ve düşüklüğü üzerine hesap yapmamıştı. bunun iki katı şans ile insanların sayısal lotodon zengin olduğunu şuan daha iyi kavrıyor olmalı.

    her şey şansadan gerçekleşmişti. bir insan nasıl aynı anda hem bu kadar şanslı hem bu kadar şanssız olabilirdi ki? eline arkadaşlarına anlatacak ilginç bir rastlantıdan başka ne geçmişti? hayatında kullanacağı nadir şans hakkını böyle gereksiz, düşük ihtimalli bir olasılık için mi harcamıştı? o an bunların üzerine de düşünmemişti. aslında düşünecek çok fazla zamanı da olmamıştı.

    gerçekleşen olasılığı daha sindiremeden içini garip bir huysuzluk kapladı. gözü tavanda asılı, içi muhtemelen pamuk dolu heybeye ilişti. heybe sallanıyordu. tüyleri diken diken oldu ve içi ürperdi. bu kadarı da çok fazlaydı. bunu da o yapmış olamazdı. acaba o mu yapmıştı? kendini bir an önce dışarıya atmaya karar verdi. arkasına bakmadan odayı terk etti ve dışarı çıktı. meydana doğru ilerledi. arkadaşları ona doğru koşuyordu.

    -niko, niko! deprem oldu, hissettin mi?

    -son-

mesaj gönder