• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (5.80)
love - gaspar noe
“1 ocak, sabahın erken saatleri. telefon çalar. murphy, genç karısı ve 2 yaşındaki çocuğunun yanından kalkar ve telesekreter mesajını dinler: electra’nın annesinin sesi endişelidir ve kızı hakkında bir şey duyup duymadığını sormaktadır. electra bir süredir kayıptır. annesi, onun başına kötü bir şey geldiğinden şüphelenmektedir. uzun ve yağmurlu bir günün sonunda murphy, kendisini evinde yalnız bulur; hayatının aşkıyla, electra ile 2 sene boyunca yaşadığı hatıraları anımsamaktadır. verilmiş sözler, oynanmış oyunlar, yapılmış taşkınlıklar ve hatalarla dolup taşan bir tutku yeniden alev almaktadır... (sinemalar)
  1. kişioğlu artık kabullenmiştir ki yedinci sanat sinemanın en önemli karakteristik özelliği dikizlemektir. ve kendimizi bu dikizci kavramın derinliğine biraz daha inmekten alıkoymazsak eğer, sinemanın özünde bir suç sanatı olduğunu da iddia edebiliriz. hipotezimizi örnekle kuvvetlendirecek olursak, dikizcilik en yalın ve basit haliyle, bakmaktır.
    akşamın çökmesiyle beraber konuk odasındaki yemek masasına oturmuş, karşılarındaki yemeği kaşıklayan bir aile düşleyelim. sonra ise konuk odasına (aynı zamanda da yemek masası ve aileye) bakan pencere hayal edelim. o pencerenin karşısına geçip gözlerimizi ayırmaksızın ailenin yemek seremonisine dakikalarca bakalım. bir yerden sonra dikizci olan karşı taraftan ifşa edilecektir. (sözgelimi baba onları sebepsiz yere - rahatsız edici düzeyde - izleyen şahsı farkedecektir) ve bunun sonu pek hayıra alamet olmaz bildiğiniz gibi. sorgulamalar, kavgalar, ahlak anlayışları havada uçuşur. iş mahkemeye kadar uzaya bilir hatta.
    peki, gelin o adamın yerine pencerenin karşısına kamerayı koyalım... ne değişir? işte sinema budur, yemek yiyen bir aileyi, anahtar deliğinden çıplak halde şarkı söyleyip dans eden bir kadını göstererek, "suç"u meşrulaştırır.
    ve bir diğer yandan da biliriz ki, dikizlemenin fenomenolojisinde rahatsız edicilik gizlidir. peki sinema sanatının en sade haliyle nedir rahatsız edicilik? kameranın - kişisel bilgime sığınarak- bildiğim kadarıyla bu konuda iki keşfi bulunmaktadır: göstererek rahatsızlık, göstermeyerek rahatsızlık. - aslında sinemanın bir şeyleri göstermeme sanatı olduğu savunusuna girerdik de, o konu bir hayli uzun, başka zamana kalsın. - tabiri caizse gösterip de vermemek gibi bir duygudur bahsedilen, modern örneklerinden biri de hanekedir.
    mesela bir tecavüz veya katliam sahnesi düşünelim. bir seçenek şu ki, kameranızı tecavüz olduğunda - ahlaki olarak veya olmayarak, tercih ve anlamlandırmaya göre değişir - olaya çevirirseniz, o an orada - yani şimdi ve burada - zamanlamasıyla olup biteni - ne kadar çirkin veya düşlenilen başka bir örneği baz alırsak, ne kadar hoş olmasıyla birlikte - göstermiş olur. bu da psikolojide - ya da siz psikanalitik dememi mi tercih ederdiniz, hiç bilemiyorum - ters terapi etkisi görür. yani kısacası içinizde öldürme, bir şeyleri kırma, yok etme isteğini o sahnelemeyle birlikte doyurmaya çalışır film. ya da der ki, yesen de hıyar, yemesen de hıyar, izleyeceksin.
    bir de şu var: göstermeyerek hissettirmek. en aşağıllık veya en erotik sevişme sahnesinde kamerayı tamamen - olaydan, mekandan, zamandan - ayrı bir olguya çevirmek. o an orada yaşanılanı bilirsiniz, ama yönetmenin isteğine (veya kaprizine) ayak uydurmak zorunda bırakılarak, sahneyi kişiselce yorumlarsınız.
    ve bütün bunları yazmamın sebebi "göstere göstere" anlatmak varyasyonun "love" için geçerli olmasıdır. aslına bakarsanız gaspar"ın bütün filmleri aynı yolun yolcusudurlar, gaspar"ın sadık izleyicisi görmek ister, bir nevi empatiyi zorlamak ve id duygularını beslemek niyetine düşer.
    "love" yani aşk, modernizmden bu yana yabancısı olduğumuz, kirlenmiş bir sözcük ve kavramdır. şimdi dikkat ediyorum da "aşk, sevgi" gibi sözcük ve kavramlar dışarıdan masum, içeriden ise lekelenmiş gibi gelemekteler.
    ve filme dönecek olursak eğer, gaspar"ın böylesine kirlenmiş ve geçici aşka yanaşma tarzını beğendim. gaspar bu, fazlasını beklersiniz, bir gaspar noe filmi için "aşırı" "çok pornografik" tepkileri komik olur; zaten yolundan hiç şaşmadı bu konuda ve tarzını - beğenirsin beğenmezsin - en iyi ifade edenlerden biri haline geldi.
    gençliğin soyut halini anlatmış noe. gençliğe özgü aşırı, sınırlanamaz, hayalleri ifade etmek istemiş.

    filmin tekniğini ise her şeyden çok sevdim. gaspar sinemanın teknik alanında bir devrimciye dönüşüyor. kurgulaması her zamanki gibi diğer filmlerini aşmış, kadrajlar iyi, müzik kullanımı - death in vegas/dirge ve özellikle pink floyd"un is there anybody out there-i - yerinde ve zamanına ait olmuş.

    ve pek tabii 2001 a space odyssey... o filmin aşkı, daha çok sinemaya gebe kalacaktır.

mesaj gönder