1. vicdan muhasebesi yapamayanlar, yüreğinde iki gıdım sevgi taşımayanlar olmasın bir zahmet dediğimdir.

    arkadaşım tamam toplum kuralları, tamam çevre baskısı diyeceksin belki daha bir çok şey de sıralayacaksın yanına; çocuk dünyaya getirme isteğinin..


    yok vicdan ve sevgi meselesi bu bildiğin. başkada bir şey değil!
    yüreğin yoksa anne olma!
    organ olarak kalp taşımaktan bahsetmiyorum burada.. içinde insanlık yok!
    içinde bir gıdım vicdan yok!
    içinde anlayış ve daha kötüsü sevgiden eser yok!
    anne olma sen, ne olur!

    seviştik, çocuk oldu kadar basit değil bu arkadaşım..
    hayatının tüm yükünün altında eziliyorsun, yapamadıklarını, bastırdıklarını, bunalmışlığını el kadar çocuktan çıkartıyorsun!

    sen ne yaparsan yap dayak yediğinde bile "anne" diye ağlayıp eteğine yapışıyor.
    bir damla canlıdan hayatının tüm hıncını çıkartıyorsun.

    hala aklıma geldikçe devreler yanıyor bende. bu anne müsvettelerine tahammülüm yok inan olsun.
    çocuğum yok. tüm çocuklar benim!
    görürsem, hiç kusura bakmasın kimse..
    karışırım da, çıkışırım da, kavga bile ederim sokağın ortasında..
    ne demek 3 yaşlarında çocuğu dövmek???
    allahım aklımı koru!!
  2. canım benim güzel annem
    bir solukuk izin ver
    analık hakkınla bağlama beni
    aşk dedim, sevda dedim,
    umut dedim, kavga dedim
    elimde gençliğim vardı,
    onu verdim neyleyim.

    varlığı ile hayatımdaki en büyük boşlukları bile dolduran insan. hayatı boşluk kabul etmeyen bir serüven olarak kabul edersek anne bir nevi koruyucu meleğimizdir.

    en güzel tribi ise "tamam ben giderim" diye kapıya doğru yönelmesidir :) (evin en küçüğü olanlar ne demek istediğimi anladı)
  3. birini doğurmakla sadece biyolojik olarak olunan şey. anneler şöyledir, anneler böyledir söylevlerini sevmiyorum. yapmacık, gereksiz ve şımarıkça buluyorum. ha bu konu benim yaram, sanırım bundan ötürü tepkim ama gene de genellemeler doğru değil. herkes aynı değil işte. her anne melek değil, her anne iyi değil, her anne hayatı kolaylaştırmıyor.

    her şeye rağmen mutluluğumu paylaşabilmeyi dilemiştim geçenlerde ve bugün de benim için önemli olan bir günden evvel ondan güzel bir şeyler duymak istedim. "fikirlerin, yaşayışın ne olursa olsun seni kabul ederiz, sen bizim evladımızsın" bunu bekliyordum. çok mu zor gerçekten anlayamıyorum... birbirimizi ağlattık. gerek var mıydı? sonra mesaj atmış kalbim, kapım sana hep açık diye. umarım öyledir anne. umarım...
  4. toplumda bir makam, mevki. eli öpülesi varlık, sevgi kaynağı.
    abi
  5. anneler kutsaldır çorba yaparlar
  6. iki gündür benimle garip şekilde konuşmuyor. bir tabak kendime, bir tabak ona koyup çağırıyorum mutfağa tabağını alıp salona gidiyor. yemek yerken ağladım resmen geçmedi boğazımdan. hiçbir zaman istediği kalıba giremiyorum. ah be anne.
  7. kendilerine, her anneler gününde ki değişmez hediyem.

    anneciğim seni ben,
    çiçeklerden, yemişten,
    sarı saçlı bebekten,
    canımdan çok severim.

    gitme hep yanımda kal,
    beni kollarına al,
    pembe gülden daha al,
    yanağından öperim.

    dün barbun aldım, akşama barbun yapacak sultanım bize.
  8. gecen otobus duraginda otobus bekliyorum, yol kenarindan bi anne cocugunun elinden tutmus ama cocuk yol tarafinda kadin kaldirimda, öyle gidiyorlar, arabalar son surat vızır vızır... durakta bekleyen teyze iyice bi suzdukten sonra dayandığı bastonundan bana donerek : " herkes çocuk dogurur da herkes ana olamaz. " dedi. hak verdim.
  9. kendisi bugün uzun bir konuşmanın ardından suratıma baktı ve "sen de benim gibi kafayı yiycen sonunda" dedi. tamam ben bu gerçeği zaten kabullenmiştim ama birden söylemeyeydi iyiydi. neyse en azından herşeye rağmen hayatımdaki en ileri görüşlü insan olduğundan sonunda ona içimi döktüm. beklenmedik şekilde direk moda girip eylem planı çıkardı. babamla 26 senelik bunaltıcı tecrübesinin sonucu olsa gerek. uzun lafın kısası, herkes gidince arkamda kalan bi o oldu yine. yarım yamalak da olsa bi o.