• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.67)
das leben der anderen - florian henckel von donnersmarck
gdr adıyla bilinen eski demokratik almanya cumhuriyeti (doğu almanya) hükümeti, çöküşünden beş yıl önce iktidarını ancak son derece acımasız bir kontrol ve gözetleme sistemiyle sürdürebilecek noktaya gelmiştir. stasi adlı gizli polis servisine bağlı binlerce muhbirin yaptığı ihbarlar sonucunda 17 milyon nüfuslu ülkede 200 bin kişi fişlenerek dosyası tutulmuştur. hükümetin ve stasi’nin hedefi, “başkalarının hayatları” hakkında her şeyi bilmektir.


  1. ciddi anlamda içine çeken ve yoğun duygular hissettiren bir film. goodbye lenin'den sonra berlin duvarının yıkılış sürecine çok başka bir açıdan bakmamı sağladı. bu kadar etkilenmemin sebebi ise karakterlerin çoğuyla neredeyse doğal olarak bağ kurmamız ki bence yönetmen bunu müzik kullanımıyla iyice desteklemiş. özellikle wiesler'in yalnızlığı o kadar somut, kuvvetli ve can yakıcı ki filmi gözlerim dolu dolu izlememe sebep oldu.

    !---- spoiler ----!

    film wiesler'in bir grup öğrenciyi etkili sorgulama yöntemleri hakkında eğitmesi ile başlıyor, wiesler oldukça başarılı bir sorgu memuru ve muhbir. mahkum 237'yi günlerce uyanık tutarak işkence yapışını ve sonunda istediği bilgiyi elde edişini gururla anlatıyor. çünkü yönetim ve kontrol bunu gerektiriyor: başkalarının hayatlarına dair her şeyi bilmek, ama onları asla gerçekten tanımamak. bu yüzden mahkum "237" yalnızca bir sayıdan ve devletin işine yarayacak bilgilerinden ibaret. yönetimin bir diğer gereği ise düzen ve kategorizasyon. bu düzen özellikle stasi'nin binalarında ve wiesler'in evinde karşımıza çıkıyor. her şey simetrik, okunabilir ve yönetilebilir biçimde düzenlenmiş. hatta bir sahnede wiesler'in şefi (?) sanatçıların 5'e ayrıldığını ve her kategorinin farklı biçimde cezalandırılması gerektiğini anlatıyor. öte yandan gördüğümüz sanatçının evi ise daha dağınık, renkli ve karmaşık.

    bu soğuk ve katı düzenin bir parçası olan wiesler yazar'ın hayatına girdiğinde ise işler değişiyor. wiesler ne kadar yalnız olduğunu can yakıcı bir biçimde farkediyor. maria yazara "sadece bana sarıl" dediğinde wiesler'i gözleri kapalı ve bir sandalyeye sarılmış görüyoruz. öyle ki wiesler ertesi gün evine gelen fahişeye "biraz daha kalamaz mısın?" diyor.
    görevine iyiden iyiye bağlanan wiesler bir noktada seyircisi olduğu hayata müdahil oluyor hatta yazarın koruyucu meleği haline geliyor.
    sondaki o buruk teselli ise beni maalesef tatmin etmedi, wiesler'in yalnızlığını öyle içselleştirmişim ki hüngür hüngür ağladım.

    !---- spoiler ----!
  2. güzel film olduğu şüphe götürmez ancak herkesin bu filmi sınırsız seviyor oluşu kuşkucu bünyeyi filmin zayıf yanlarını görmeye zorluyor.

    !---- spoiler ----!

    filmin konusunu bilmeden izlemeye başlasanız bile nereye bağlanacağını 15 dakika içerisinde kestirebiliyorsunuz. bu sebeple filmde öne çıkması gereken şey olayların "nasıl" olduğundan ziyade "neden" olduğu olmalıydı. halbuki öyle olmadı. film sürekli nasıl'a odaklandı ve biz wiesler'in neden saf değiştirdiğini hiç anlamadık. taraf değiştirmesi esnasında kafasından geçen düşünceleri bir kere bile duyamadık. buraları hep kendimiz tamamladık. işte bu yüzden herkes bu filmi bu kadar sınırsız seviyor: bu kritik boşlukları kendi düşünceleriyle ve hisleriyle doldurabildikleri için. yönetmenin müthiş başarısı, böyle bir imkanı yaratabilmiş olmasında.

    !---- spoiler ----!