1. tanımı çoğunlukla 'huzurla' karıştırılan insanın sürekli olmak istediği hal.
    abrek
  2. umudun yitirilmesi, umutsuzluk. umudunu kaybedince depresyona giriyorsun ve sonra da oradan çıkmak için pişman olacağın kararlar alıyorsun. hep senin suçun
    yok
  3. duygularınızı içinize atmayın, görmemeye, gömmeye uğraşmayın. ölçülü bir şekilde yaşayın.

    sonra kriz halinde patlar maazallah.
  4. bana göre, istenileni elde edememek ile doğru orantılı bir kavram.
  5. bazen özlemek.
  6. şöyle bir bakıyorum da insanların çoğuna rahat batıyor.seçenek bolluğundan doymak bilmez egoları ve tatminsizliklerini kararsızlıklarını mutsuzluk olarak tanımlamayı kendilerine şiar edinmiş insanoğlu . oysaki mutsuzluğu bile gerçekten hak eden hisseder.benim mutsuz olmak için ciddi nedenlerim var ve kimsede buna benzer nedenlere pek rastlamadım.fiziksel ve mental sağlığın ne kadar önemli bir şey olduğunu bilmiyor insanlarbu bir boyutu.sağlıklı ve varlıklı olup belli bir standart düzeyi içersinde her ne kadar toplum baskısıyla da olsa aslında insanın kendi iç isteğinin de parçası olan olağan bir hayat döngüsü içersinde elbetteki hiç bir şey aynı kalmaz.ama mutsuzluk bu gelgitlerin sıradanlığında gezinmek değil.çıkış yolunun olmadığnı ve geleceğin belirsizliğiyle baş etme cezasına çarptırılmış insanın sahip olabileceği kadar gerçektir ancak.dedim ya çoğu insana rahat batıyor.
  7. insanın kendi kendine tayin ettiği, yarattığı duygudur mutsuzluk. çok parası olan da hiç parası olmayan da, evi olan da kirada yaşayan da, bürokrat olan da çöpçü olan da kendi yaratır mutsuzluğunu. kendi istediği kadar mutsuzdur bir yerde. yaşanılan andan memnun olmama, kulp bulma ve o mutsuzluk duygusunu sürekli düşünme üzerine tezahür eden o kalıba sokan ve kabullendirendir.

    modern insan mutsuzdur, depresiftir. ama eski insanlar öyle mi? tarlasına sabahın 6'sında gider, akşamın 9'unda döner, kazandığı para kararı kararına kendisine ancak yeter, ama ben o insanların hayattan memnuniyetsizliğini, usanmışlığını, soğumuşluğunu hiç duymadım. aşk acısı çekmenin bile mutlu bir yanı vardır mesela. çünkü içerisinde sevgi vardır ve sevmek eylemi, sevgiliyi düşünme tanımı onu mutlu eder. saçının teli, kokusu bile, ulaşamasa da mutluluktur. bunlar bu çağ insanı için bayağılıktan başka bir şey değildir çünkü akış öylesine hızlı ve aceleci ki insanlar her şeyin olması için beklemek yerine sabırsızlanıyor ve olmadığını görünce hüsran yaşıyor. yaşamdan zevk almanın bir hareketlilik gerektirdiği düşünülüyor oysa küçücük bir an bile mesela yağmuru hissedebilmek bile ve bir insanı mutlu etmek bile öylesine mutluluk sebebidir ki.

    tayin ettiğimiz mutsuzluk biz pençesine takıldığımız süre içerisinde asla gitmez ve ne zaman farklı bir bakış açısına geçersek o vakit işler değişir diye düşünüyorum. asıl mesele mutluluğa ulaşmak değil, mutluluğa ulaşmanın yolunu kademe kademe takip edip onu ilerletebilmektir. ağaca dokun, sevgiyi hisset, iyiyi düşün. içimdeki pollyanna henüz tinere başlamadan ona süt içmeyi öğreteceğim ki mutluluk uzun olsun.
  8. mutlu olmaya çalışmayınca, mutluluk ihtimalleri üzerinde kafa yormayınca olmayan şey aslında. çünkü mutlu olmamak, mutsuz olmak demek değil. hayata mutlu olmak üzere gelmişiz yanılgısı, sürekli ne olduğunu bile bilemediği bir şeyin peşinde koşan ve bir sebepten erişemeyince her şeyi bok eden başarısızlar gibi hissettiren takatsiz insan yığınları yaratmaktan başka bir şeye yaramıyor.

    hepimizi çok mutsuz edecek bir şey diyeceğim; mutlu olmak zorunda değiliz. yalnızca an'ları kollayarak da yaşanmaz elbette. fakat bir an işte; kalbini çarptıran insanı ilk gördüğün, onunla ilk konuştuğun an, seni stresten strese koşturan bir işi / ödevi adam gibi bitirdiğin ilk an, sabah kahvaltısını mercimek çorbasıyla yaptığın an, masmavi tuzlu suya ilk battığın ve ıslak sırtında, saçlarında ( kel de olabilirsiniz, bu durumda kafanızı kast ediyorum ) güneşi hissettiğin ilk an, en son ne zaman dinlediğini unuttuğun musti'nin "jest oldum" unu dans etmeye çok müsait olduğun bir anda radyoda duyduğun, üstelik başına yetiştiğin an mutluluk değil de nedir? bu anları sonsuza kadar sürsün diye üstüne su ekler misali seyreltip durup endişe ettikçe esas mutsuz oluyoruz. çünkü beklenti ve en büyük komplikasyonu olan hayal kırıklığı, mutsuzluğun ham maddeleridir canım youser'lar.

    mutluluk ne kadar sürebilecekse o kadar sürsün. bırakmak, ardını da mutsuz değil, mutlu olmadan geçirmek lazım. çünkü mutluluk kara vicdanlı sevgili gibi inanın; aklından çıkmadığı zamanlarda kim bilir hangi kucakta sürtüyordur da seni sormak aklına bile gelmez. ta ki sen de varlığını unutur, hayatına dönersin, bir bakarsın gece whatsapp'ten "uydn mu, hmm şey sni rüymda gördm, ii msn mrak ettm.s.s" diye mesaj yollamış zabaan 5 'inde. ez cümle; eski sevgiliye dönmeyin fekat mutluluğu da beklemeyin. kendisi bordo bereli, o gelip sizi ziyaret ediyor zaman zaman.

    geç ejaküle olmuş tanım: "mutluluk olmayan" olmayandır.

    edit: bu entry'm de zülfiyarelenmiş / yine gönlüm hoş değil / her yanı eksilenmiş / yine gönlüm hoş değil...
  9. ağlak 20'li yaş ergenlerinin sığındığı liman. ^:burada vurgulanan, yaş değil ergenliktir.^

    ''hayat çok sıkıcı off pff, mutsuzum, mutlu olamıyorum, yalnızım, sevgilim yok, monoton yaşıyorum :( off yine okul, ne istesem olmuyor ühühüh...''

    sonra instada barış işaretiyle poz vermeler, dil çıkartmalar, her ne kadar kaybolmaya başlasa da dudağıbüzükgiller, bugün de böyle'ciler, tabi yaa'cılar, gardaşım gelmiş'ciler, kızların birbirini övmesi de övmesi ^:ve her defasında sıkılmadan usanmadan yapmaları bunu .p^, sonra efendime söyliyim.. mutluluk <3'çular, aşk <3'cılar, kardeşim'ciler vs..

    yani diyeceğim o ki çoğunluk kapılmış bi sele gidiyor. sosyal medyada aslında hiç olmadığı bir rolde, bir karakterde görünüyor insanlar. tabi bu medyayı gören ağlak ergen de durur mu 'herkes mutlu, hatta musmutlu bi tek ben mutsuzum' diyince geçmiş olsun. al sana depresif, mutsuz ve şuursuz bir birey.

    hayatınızı helak ediyosunuz sevgili ağlaklar. şimdi ben burada ne kadar konuşsam boş gerçi, etraf çoktan zehirlemiş bir çoğunuzun beynini zaten. o yüzden hadi 3,2,1.. ingaaaaaa..

    ağlamamayı, kabullenmeyi, kendiniz olmayı öğreneceksiniz zamanla.
  10. herkesin hayatında bir "alışılmışlıktan geri kalma" halinin olduğunu bilmeyen insanların, tüm toy bencillikleriyle başkalarıyla paylaşmamaya çalıştıkları bir garip ruh hali. "mutlu olamadım, bari mutsuzluğu bana bırakın! başaramadım, bari başarısızlık benim olsun!" mudur bunun kaynağı? bilmiyorum. benim de böyle zamanlarım oldu/oluyor. başkalarınınkini de, kendi mutsuzluğumu da çok sorguladım, çünkü hayatımda bir dönem beni kovalamış "parasızlık" gibi sorunların dahi "dışarı çıkamamaktan gelen bir istemsiz asosyallik ve pasifleşen ruh hali" benzeri etkilerini, katıksız vurdumduymazlığımla pek çok kez "konudışı" bırakmayı başardım. çözümünü biliyor, o çözümün getiri ve götürülerini hesaplayıp çözüme dahil olmayı reddediyordum, bu yüzden parasızlık değilse dahi buna cevap olarak ölü taklidi yapmak, yani parasız kalmak benim seçimimdi. oysa, gerçekte ne kadar benim seçimimdi? kararları, kendimiz bunun bilincine henüz varmamışken verdiğimizi düşünürsek... (farklı birtakım sorunum daha oldu elbette, fakat hayatta ve yıllardır stabil bir şekilde aynı sağlıklılıkta olduğuma göre hala belli bir boyuttan büyük değiller.)

    benim, en mutsuz olduğum dönemlerde bile yakındığım ilk şey, çoğu zaman mutsuzluk olmamıştır. çünkü çoğu insanın oldukça sığ zevklerle hayatını geçiştirdiğini, ilkel sayılabilecek hazlarına tutunarak hayatta kalma içgüdülerini ateşlediklerini biliyordum. genellikle, bendeki bazı çabaların insanlardaki kadar kolay açığa çıkmamasından ve ne istediğimi bilmediğim takdirde hiçbir şey yapamamaktan, umutsuzken öylesine bile olsa harekete geçememekten yakındım bu yüzden.

    herkesin kendince yaşadığı bazı şeyler var. bazısı kedisi kayboldu diye ağlar, bazısı ağlayana bakıp "e sokaktan bir tane alıp baksana" der, ikinci arkadaş bir kediyle yıllarca yaşayıp, onun alışkanlıklarını-karakterini ve sevgisini gösterme davranışlarını tatmamıştır çünkü. ona doğal olarak kızarız, halbuki gerçekten de sokaktan yeni bir kedi bulmak, yeni bir hayatı kurtarmakla eşdeğer bir harekettir.

    mutsuzluk, çoğu zaman, isteklerimizin gerçekleşmemesiyle gelişir, iyi de, isteklerimiz neden gerçekleşmemektedir? ne istedik, neden olmadı? ne kadar emek verdik? ne kadar emek vermemize değerdi? bizim hatamız ne, karşı tarafın (en genellenmiş haliyle hayatın) "istatistiklere göre ortalama insana sunup" bize sunmadığı ne? bunları tartıp, mutsuzluğu bir doğallık olarak görüp, çözüm yollarına bakmak sanırım en doğrusu.

    bazı şeyler var, (bir kısmı günümüz koşullarında da olsa) çözümsüz. bunlarla birlikte devam etmek ya da yolunu değiştirmekse, bir seçenek değil, kişinin kendi hayatına karşı sorumluluğu. bu sorumluluğu sırtlanacak güce ulaşmak için birbirimizi teşvikse, "sosyal bir canlı" olmanın sorumluluğu.

    sanırım.

    ---

    bu yazı defalarca düzenlenmiştir.