1. Astronom Süleyman Fişek, trt kent radyo'da yarın ^:4 Kasım^ saat 10.00'da yayınlanacak "Radyo Kulübü" programına konuk olacak. programın konusu Dünya Dışı Akıllı Yaşam.

    Astronom Süleyman Fişek; fizikist konuşmaları kapsamında düzenlenen "Dünya Dışı Akıllı Yaşam ve Karadelikler" etkinliğinde de sunum yapmış, "Dünya Dışı Akıllı Yaşam" ve seti projesi ^:Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması^ hakkında bilgilendirme yapmıştı.

    kendisi genç, biraz agresif ve heyecanlı yerli astronomlardan. konuşmasının büyük bir bölümünü seti projesi'nin tanıtımına ayırmış ve dünya dışı akıllı varlıkların olası davranış, iletişim ve konum varsayımlarını ve günümüzde kullanılan gözlem teknolojileriyle ilgili temel bilgileri aktarmıştı. seti'yi anlatıp, kuruculardan carl sagan'dan ve küresel çapta devasa teleskoplardan konuşup, çin'deki fast'ten ^:five-hundred-meter aperture spherical telescope^ bahsetmemesinden dolayı kendisine biraz kırgınım.

    program, yarın 10'da trt kent radyo'da.

    Frekans: 106.6
    çevrimiçi canlı yayın: http://www.trt.net.tr/anasayfa/canli.aspx?y=radyo&k=trtkentradyoistanbul

    !---- bölüm sonu canavarı ----!

    biraz önce sona eren yayında türkiye'nin ilk astronomi müzesi müjdelenmiştir.

    kurulum aşamasında da yer alan astronom; önümüzdeki aylarda tamamlanacak istek belde okulları'na ait gözlemevi, planetarium ve astronomi müzesinde aydan ve marstan gelen gök taşlarının sergileneceğini ve çeşitli uzay gözlemlerinin yapılabileceği aktarıldı. müze halka açık olacak.

    (bkz: istek belde okulu astronomi müzesi ve planetaryumu)

    takip:
    * İSTEK Belde Okulu Gözlemevi - facebook
    * İSTEK Belde Okulu Gözlemevi - twitter
    * müzeden görünüm
  2. geleneksel dinlerin bilimin güçlü ateşiyle denendiği bir çağda, eski tanrı ve iblislerin bilimsel bir kılığa büründürülmesi ve adlarına uzaylı denilmesi son derece doğal değil mi ?
    karanlık bir dünyada bilimin mum ışığı- carl sagan
  3. dünyayı bir bezelye olarak düşünürsek uydumuz dediğimiz ay ile mesafemizin yaklaşık 2 km, evrenin de neredeyse milyonda birini (evrenin sınırları bilinmediğinden bu oran bile fazla olabilir) gerçek anlamda keşfedebildiğimizi düşünürsek var olması muhtemel yaşam formu.
  4. dünya dışı varlıkları karbon temelli ve dna sı olan akıllı yaşam formları şeklinde düşünmek gibi bir klişe var. neden dna sı olmak zorunda olsun ki, belki karbon değil silisyum temelli bir doğaları vardır. belki de biz at gözlüğü takmışız ve illa su arıyoruz yaşamın ip uçları için. bildiğimiz anlamda cinsiyetleri bile olmayabilir.
  5. suyun varlığına bağlı olarak aranmasının belli sebepleri olan varlıklar. aslında sadece su değil bir de karbon aranır uzaylı araştırmaları için. bunun sebebi bilim adamlarının olasılıklar üzerine oynamasıdır. kısaca sıralamak gerekirse:

    1- evrende madde yayılım oranları

    wikipedia'dan aldığım bilgiye göre samanyolu galaksisinde bulunan maddelerin kütlece oranları:

    hidrojen: %74
    helyum: %24 (bunu atabiliriz, canlı sistemlerde olmasının bir mantığı yok)
    oksijen: %1
    karbon: %0.5
    kalan tüm elementler: %0.5

    canlılar bazı maddelerden oluşmak zorundalar. bu maddelerin biyokimyasal tepkimelere elverişli olmaları gerekiyor. iyonik bağları oluşturmak ve yıkmak için gereken enerji kovalent bağlı bileşiklerden çok daha fazla. bu da bizi ametalleri daha sık kullanmaya yönlendirmiş. evrende de çok miktarda olan ametallerin kullanılma olasılıkları daha yüksek. evrende ve canlılarda bulunma yüzdelerinin sırası aynı bu elementlerin: hidrojen, oksijen, karbon, azot, fosfor.

    2- suyun kendine has yapısı

    su, iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşan kutuplu bir bileşiktir. ne çok reaktif, ne de çok asal bir hali var. biyokimyasal tepkimeler için mükemmel bir ortam sağlıyor bu hali. doğada bilinen en iyi çözücü olması da cabası. kendi molekülleri arasında hidrojen bağları kurması içinde tuttuğu molekülleri daha iyi tutmasını sağlıyor. başka moleküllerle çok iyi temas kuruyor.

    eğer başka bir yaşam formu bulmak istiyorsanız; bu yaşam formunun kesinlikle su gibi sıvı bir çözücüye ihtiyacı var ki tepkimeler için ortam oluşsun. suya en çok benzeyen bileşikler şunlar:

    nh3: amonyak. ph'i sudan daha yüksek, bazik karakter sergileyen bir molekül. sudan daha düşük yüzey gerilimi ve hidrojen bağı kuvveti var. molekülün kendisi oldukça polar. sudan daha reaktif.

    h2s: hidrojen sülfür. bu bileşiği dünyada halihazırda kullanan bakteriler mevcut. susuz canlı sistemleri için en olası aday bu.

    3- karbon

    en başta şunu söylemek gerekir ki: bilinen 10 milyon bileşik içinden sadece 300 tanesinde karbon yok. eğer karbonsuz bir canlı sistemi kurmak istiyorsak, elimizde sadece 300 bileşik olabilir.

    karbon, 4 bağı stabil biçimde kurabilen en hafif bileşik. ayrıca organik moleküllerin yapısında olduğu gibi uzun zincirler oluşturmak için alternatifsiz. karbonun yaptığı işi başka bir molekül yapamıyor denebilir. uzun zincirlerin olmaması ve elde 300 bileşik olması demek, çok kısıtlı bir canlı sistemi demek.

    edit: dna'nın farklı biçimleri mevcut evet. başka dünyalarda dna aramak o yüzden biraz abes kaçıyor. mesela şurada dna'da fosfor yerine arsenik kullanan bir bakteriden bahsediliyor. aynı şekilde eskiden daha dna yokken canlıların rna kullanması da bunu destekler halde. kalıtsal materyal değişebilir.
  6. evren 13.7 milyar yaşında. bilinen en yaşlı gezegen ise yaklaşık 13 milyar yaşındaki psr b1620-26. dünyamız ise 4.54 milyar yaşında. yani evrendeki bildiğimiz en yaşlı gezegen, üzerinde hayat olduğunu bildiğimiz bir gezegenin 3 katı yaşında. dünyamızdaki ilk canlıların da günümüzden 3 milyar yıl önce ortaya çıktığı düşünülüyor. yani 1.54 milyar yıllık süre canlı yaşamının başlangıcı için yeterli. bunları söyleme sebebim şu. 1.54 milyar yılda canlı yaşam başlayabiliyorsa, 13 milyar yıllık bir sürede neden başlamasın? illa o gezegende başlamasa bile onun gibi o kadar eski birçok gezegen var evrende. ki birkaç milyar yaşında bile olmasının yeterli olduğunu biliyoruz. bilim adamlarının da kısa süre önce keşfettiği bir canlı karbon bazlı olmayan bir yaşam sürüyor. henüz ne tür bir yaşam formu olduğu çözülememiş olsa da bizden çok başka bir form olduğu düşünülüyor. yani bizde bile canlı yaşamı iki kere başlayabildiyse evrenin herhangi bir noktasına bir kere bile başlayamamış olduğunu düşünmek tuhaf geliyor. ortaçağda bir bilim adamının uzaylıların olduğunu kiliseye karşı savunurkenki şu cümlesi de tüm dinci takılanlara güzel bir cevap bence. "evrende bizim gezegenimizden başka yerlerde de yaşamın olduğunu düşünüyorum. siz ise bunu düşünmenin tanrıya karşı gelmek olduğunu söylüyorsunuz. ama bence asıl tanrının bunu yapamayacağını söylemek tanrının gücünü sınırlamak hatta ona hakaret etmektir."
    jimi
  7. insana genetik olarak %99 oranında yakındır maymunlar.
    aramızdaki bu gözle görülür fark %1 lik kısmı oluşturuyor.
    ve biz, bunu öngörmeden uzaylı arayışına çıktık.

    maymunlarla aramızdaki %1 lik farktan kaynaklı bu çeşitlilik, bizi dünyanın hakimi yapmasının yanında, sosyal yaşam kavramında da sayılmayacak üstünlükte ayrıcalıkları kendiliğinden vermektedir.
    bu ayrıcalıklar, bizi çok üstün yapsa da iletişim konusunda başarıyı sağlayamamıştır. yani, %1 fark onları anlamamızı engellemekte bir yerde. dünyalarımızı, mekansal olarak değiştirmese de, bilinçsel olarak ayırmakta.

    velhasıl... henüz bu zekayla evrenin çok ama çok küçük bir bölümünü görebiliyorken, mars' a bile gidememişken, tonlarca ışıkyılı uzaktan buraya kadar gelip, bizi izledikleri söylenen uzaylılar yanında, en iyi ihtimalle maymundan, en kötü ihtimalle de karıncadan farkımız olmayacaktır. (mars' ta bakteri bulacak olsak onunla iletişime mi geçeceğiz... ya da bizi fark edecek mi o bakteri? komik)

    diyeceğim o ki; maymunlarla aramızdaki %1 lik fark bu kadar ulaşılmaz bir çeşitliliğe sebep oluyorsa, evrenin ulaşamadığımız yerlerinden gelen varlıklarla aramızda nasıl bir fark olur acaba? yani, belki onlar çok farklı boyuttalardır.
    bir cismi yoktur belki.
    ve belki taşlar kayalar uzaylıdır.
    yani düşünsenize aslında bitkilerin herşeyi çözmüş uzaylılar olduğunu... dünyanın dönüşünü sağladıklarını, biliçsel veya mekansal olarak dünyayı idare ettiklerini...
    bunu anlayabilir misiniz?
    maymunlar, bizlerin hayatını çözemezken...