1. 17 yaşındayken bir şiir yazdım. tam on yıl önce. o zamanlar izlediğim bir dizide, yalnızca enstrümantal olarak çalınan romantik bir müziğin üzerine güfte olsun diye yazdım, müzik çok hoşuma gitmişti çünkü. ondan önce de çok şiir yazmıştım, sonrasında da kısa bir süre yazdım, ancak hiçbir şiirimi bunun kadar sevmedim, okuttuğum herkes de benimle aynı düşüncedeydi.

    ben hep sinema sahnesi gibi, dokunaklı bir roman girişi gibi bir hikayesi olsun istemiştim bu şiirin. "o melodiyi duyduğum ilk anda verandadaki salıncağıma kurulmuş, serin akşam rüzgarının terin boğazıma yapıştırdığı saçlarımı tel tel uçurmasına bırakmıştım kendimi... müzik görünmez kollarıyla beni kaldırdı aniden. öyle acele ediyordum ki zihnime doluşan dizeleri kaybetmemek için, kedim arnold'ın kuyruğuna bastığımı ancak bacağıma sağlam bir tırmık yediğimde fark edebildim..." diyebilmek, bu şiiri böyle yazabilmiş olmak isterdim. ama olmadı. soran herkesten sakladım, bazen sustum, ehe mehe dedim. kendime kızdım. ulan dedim, şiir bu dedim. iddia kuponu mu dedim. hiç mi estetik kaygın yok senin haayt dummkopf! dedim. ama yetti canıma! artık saklamak istemiyorum...

    ben o şiiri kenefte yazdım. klozetli bile değil; baya gara beton alaturka ayakyolunda yazdım. çöndüğüm yerde, çöğdürdüğüm yerde geldi ilham. sen ne münasebetsiz, ne izansız, destursuz hissin, çıgit lavabonun önünde bekle diyemedim. lacivert maşrapaya baka baka sözlü geleneğin izinde yazdım o şiiri...

    ilhamla paranın nerdeyken geleceği belli olmuyor doslar. nolur gınamayın...

mesaj gönder