-
şivekar buldu
kendi arayışında bir karşılık bulunduğunu
ya yusuf?
peki hüsnü yusuf bulunmak istiyor muydu?
harikulade bir bahçede
cinlerin arasında geçmişti günleri
öğrenmişti cinlerden yüzlerce hüner
insanlar arasında kalsaydı eğer
hükmetmek ve itaat etmekten başka bir alanda
yusuf'a rahat vermezdi onlar.
gülünç özlemleri insanların
sinir bozucu tedirginlikle
ve derinlik karşısında gösterdikleri
şiddetli ve tamamen mankafa tepki
bütün bunlar hüsnü yusuf için
bezgin bir hayat demekti.
kalkıp, çıkıp, uzaklaşıp
insanların dünyasından
yusuf'un mahremiyetine kadar uzanan
bu pejmürde kız da neyin nesi?
önce halinden hiçbir şey söylemedi
bıraktı
konuşsun şivekar.
aman allahım!
şivekar konuştukça
yusuf'un her yanına
oklar saplandı sanki.
dertli gönül neymiş
gönüle dert neden düşermiş
nasıl olurmuş göze almak
gözlerden ötesini
yağmadan, çapuldan, hazıra konmaktan uzak
akları, karaları, bütün renkleri esirgeyip
esirgenmeyi hak etmek
ve dönenmek evrende arındırıcı
itimada şayan bir rüzgar gibi.
hayret ki cinler bu kızı kaçırmamış
bu fevkalede gönlüyle.
şivekar'ı dinledikten sonra yusuf
ancak anlayabildi kendi başına neler geldiğini.
sonra açarken uzun uzun halini kıza
sanki ona bir şeyler iade etti.
bir yusuf, bir şivekar
anlamı yoktu artık hayatlarının
çabuk anladılar ki armağanmış yaşadıkları
verilmeyi beklemişler birbirlerine.
iki insan diyelim isterseniz artık onlara
bizler de baş vuralım
tarihin ve tabiatın
güç yetiremediği
o ifadeye.
iki insan bir araya gelince
iki taşın beraberliği gibi olmaz
diyelim iki salkım
bir çift kuş, yılanlar, kurbağalar, göçmen sürüler
yarasa aşiretleri, birbirine açılan tanrısız mağaralar
yabancılık
yalıtkanlık üretirler ha bire.
insan soyu
iletkenliğiyle ünlüdür öteki türler arasında
iki insan
başka hiç bir yaratıkta olmayan
geçirgen bağın başlatıcısıdır
anneler babalar
oğullar, kızlar hısımlar
komşular, hemşehriler, yurttaşlar
hangileri arasından seçilirse seçilsin
iki insan bir araya gelince
o geçirgen bağa bir ilmik atar
bazen fiyonk olur
bazen her şey düğümlenir
yine de sonuna kadar
bu bağın götürdüğü
yere kadar gitmez
insanlar
dostluğa, kandaşlığa, aşka evet
evet; ama nereye kadar?
bunun bir son kertesi vardır
binlerce yıl iki insandan çok azı
son kerteyi birlikte tanımıştır
sura üfürülürken, çan çalınırken, ölü gömülürken
iki insan tahsil eder zamanı
en doğrusu son kertede iki insan
vakitsiz okunmuş bir ezandır
yusuf ile şivekar
vakitsiz okundular
çünkü zaman
iki insan
ya da
hiç.
gün batımı yaklaşıyor
birazdan bahçeye gelecek cinler
her sabah gün ışıdığı zaman
üç cin
gökleren, sarlanan ve kızguran
iri kuşlar şekline girip havalanırlar
sormaya gelmez gün boyu ne yaptıkları
ama onlar görecek olursa
yusuf'un yanında bir insanı
hiddetleri neye mal olur
bunu yusuf biliyor
güneş battı batacak derken
yusuf gönlünün sıcaklığıyla buram buram
tütsülenen eşine bir sevecen tokat indiriyor
bir elma haline geliyor şivekar
hani bir zamanlar bir kuru
ekmeğimiz vardı ya
onun gibi bir kenara koyuyor.
cinler geniş kanatlarıyla alaca gökten süzülüp
toprağa silkinerek konduklarında
insan şekline giriyorlar
bir
iki
üç
"burada bir insan kokusu var"
"insan kokusu buralar"
"insan var"
cinlerle yıllarca beraberliğin verdiği pişkinlikle
hatta biraz azarlar gibi cevap veriyor yusuf
"bu bahçede benden gayri insan ne arar"
"kokusuysa sizin dişleriniz arasından geliyordur"
"kaç insan parçaladınız acaba ?"
cinleri kandırmak o kadar kolay değil
"nedir yusuf" diyorlar
"sen eskiden hiç kendinden"
"insan diye bahsetmezdin ?"
o gece böyle geçer
ertesi gün yusuf ile şivekar
yine birbirlerine kalır
çevre olurlar birbirlerine
gün batar
elma olur şivekar.
birkaç hafta, sonra ay
aylar çoğalır
şivekar gebe kalır
elmayı cin gözünden saklamanın imkanı yoktur artık.