1. "good girls go heaven bad girls go berlin".
  2. bu ara-tatilde 3 günlüğüne de olsa gezme fırsatı bulduğum başkent. öncelikle metro, metro ve metro demek istiyorum. ulaşım ağı ilk bakışta çok karmaşık gözüküyor lakin inanılmaz sistematik ve anlaşılır. şehre ilk indiğimde gittiğim hediyelik eşya dükkanında gördüğüm berlin metrosu oyuncakları ve figürlerine başta anlam verememiştim ancak şehre dair en büyük özlemim kesinlikle metrosu... bir de her yer ayı dolu, şehrin daha doğrusu eyaletin sembolüymüş ama niye ayı bir fikrim yok.

    özellikle müze adasını gezmek istediğim ve plansız takıldığım için 45 €'ya a-b bölgelerinde 3 gün geçerli sınırsız ulaşım ve müze adasındaki 5 müzeye giriş imkanı sağlayan berlin welcome card aldım. açıkçası daha tasarruflu olup olmadığı konusunda hesap yapmadım ancak rahatlık sağladığı kesin.

    maalesef pergamon yani bergama müzesi tadilattaydı. bir başka bahara artık diyerek, eski müzeyi (altes museum), eski ulusal galeriyi (alte nationalgalerie), yeni müzeyi (neues museum) ve bode müzesini gezdim uzun uzun... berlin'e, belki bir saat doya doya izlediğim güzellik, nefertiti büstü için bile gidilmeye değermiş. ve tabi berliner goldhut. rönesans ve barok dönemi eserleri, göz alıcı heykeller... renoir, monet, casper david, manet, carl gustav vs. tabloları... neanderthal kafatasları, nesli tükenmiş hayvan iskeletleri, toprak altında binlerce yıl kalmış çömlekler...
    insanın 'sanat'a çok kolay erişebildiği bir şehir berlin. öyle ki öğrendiğim ilk kelime 'kunst' oldu çünkü her yerde, afişlerde, duvarlarda, binalarda bu kelime yazılı. denk gelseydi berlin filarmoni orkestrasını da dinlemek isterdim.

    ve turistik yerler; heybetli brandenburg kapısı -gece görülmesi tavsiye-, katledilen yahudiler anıtı (holokost), meşhur kubbeli reichstag binası, checkpoint charlie, berlin katedrali, alexanderplatz, potsdamer platz, sony center hemen yanında film müzesi, east side galeri yani dünyanın dört bir yanından ressamların fırçalarıyla rengarenk olmuş meşhur berlin duvarı...

    berlin'i 'bir daha mı geleceğim' mantığıyla değil 'bir daha ki gelişimde...' mantığıyla gezdim. zaten görülecek sarayların, müzelerin, eğlence merkezlerinin haddi hesabı yok. berlin'de olmak bile başlı başına nefes kesen bir deneyim oldu benim için. ayrıca marx ve engels ile bir daha nerde fotoğraf çekineceğim?

    yemek konusunda farklı coğrafyaları tercih ettim; vietnam, çin, italyan mutfağı gibi gibi. hotdog ve currywurst olayını ise ayrı sevdim, atıştırmalık olarak tavuk döner bastığım midem bayram etti. türklerin etkisi yemek konusunda da göze çarpıyor ama orda da -ne kadar güzel yapılırsa yapılsın- dönerdir kebaptır yemeyelim yani cidden.
    acıbiberli deniztuzlu badem özlü vişne dolgulu bitter çikolata tarzı abidik gubidik pek çok çikolata deneme fırsatım oldu. likörlü çikolatalara burdan ayrıca selam yollamak istiyorum.

    yazacak çok şey var aslında ama yazdıkça içimde büyük bir burukluk hissetmeye başladım. 'ay g.tüm alt tarafı 3 gün kalmış havalara bak' dediğinizi duyar gibiyim. kopenhag havaalanından yurtdışı macerama son verip kendimi esenler otogarında bulmamla yaşadığım şoku ve yaklaşık 1 hafta içimde tuttuğum ancak 25 dakikada geçen vatan özlemimi bir başka girdiye saklıyorum...

    seni çok özledim berlin