1. doğduğum, büyüdüğüm ve topraklarına gömülmek istediğim şehir.

    victor hugo'nun la captive şiirinde prenses olarak nitelendirdiği şehirdir ayrıca.

    dedem elli sene önce erzurum-erzincan arası bir köyden kalkıp gelmiş buralara. elli sene izmirliyim demek için yeterlidir. çünkü izmir'in burnu havada değildir. sizi kucaklar, aidiyet hissetmenizi sağlar. nihayetinde izmir kimsenin babasının malı değildir. aksine, izmir ona sahip çıkanlarındır.

    bir kürt olarak (bkz: izmir kürdü) izmir'e duyduğum bu sevgiyi garipseyen çok insan var. halbuki onlar bilmezler ki izmir'in esasında bir milliyeti yoktur. yakın tarihten incelemeye başlarsak, mübadele öncesi türk-rum nüfusu neredeyse eşitti. rumların gidişi, gelen balkan türklerinin trajedisi izmir'i daha "hisli" bir yere çevirdi. 60'lardan sonra da başta kürtler olmak üzere doğu illerinden insanlar izmir'e göç etmeye başladı. bu hisli şehir sonrasında da "emekçi" şehrine dönüştü. kentin hakim tepelerine kurulmuş gecekondu semtlerinden aşağı sabah beşte işçi orduları rap rap inmeye başladı her sabah... dolayısıyla izmir, ona ayak basan herkesin oldu. şeyh bedreddin'i kucakladığı gibi, yüzyıllardır herkes kucaklar. kimseyi mutsuz göndermez. kimisini de hiç göndermez, bağrına basar.

    izmir'i sevin, çünkü o bizi seviyor.