1. kendi adıma konuşursam (sevgiliyi veya sevilen birini kıskanma durumunda-bir insanın başarısını, varlığını değil) çok zevkli bir duygu, kıskanmak da kıskanılmak da gerçekten eğlenceli şeyler bence dozu kaçmadığı sürece. flört döneminde en tatlı halini alır bu kıskançlık, hem çok sıkmamak ister karşınızdaki hem de bir yandan ufak ufak kıskanmaya başlamıştır.
    kıskanmak o kişiyi benimseme durumunun duygu hali ama tabi ki bir insanı sahiplenemezsiniz dolayısıyla kıskançlığı dışavurmamak, abartmamak, karşınızdakini kısıtlamamak sağlıklı olanı.

    bir kişinin başarısını veya varlığını veya herhangi bir şeyini kıskanmak ise tamamen farklı bir olay, benim yorumlamama ve gözlemlerime göre mutsuz insanın hissedeceği bir duygu, başkalarının hayatının sadece olumlu yönlerini kendi hayatının ise daha çok olumsuz yönlerini görme durumu sonucu ortaya çıkıyor, komşunun çimlerinin her zaman daha yeşil durumu bir bakıma.
  2. dozunda olmadığı zaman, haset etmek boyutunda zararlı bir duygudur.
    ancak dozunda olduğunda, örneğin; sevdiğin kişiyi kararında kıskanmak ona olan ilginin ürünü olduğundan karşı tarafı mutlu bile edebilir.
    elinde olmayanlara duyulan kıskançlık insanı hırslandırıp çalışmaya, onu elde etmeye itebilir ama; hasetlik boyutunda zehri içinize salmış olursunuz ve sonunda zararınız kendinize olacaktır.
    her duygu da olduğu gibi bunun da aşırısı kişiye zarar verir.
  3. sonuçlarını çok taze hissettiğim, şeytan işi pislik bir hissiyat yahut düşünce şeklidir. zaten kibirle beraber ilk günahtır denebilir. (bkz: iblis'in adem'i kıskanması) en yakın arkadaşların, kardeşlerin zihnine ekilen ufak bir kıskançlık tohumu bambu ağacı gibi önce derinden derine sessizce büyür, gün yüzüne çıkması da aniden ve hayli şiddetli olur. sonuç çoğu zaman hüsrandır.
    bu merete karşı insanın zihnini disipline etmeyi öğrenmesi gerekir. bunun da tek yöntemi, kanaatimce, kanaattir. e o nasıl olacak derseniz, burasının tatma dünyası olduğu, doyma dünyası olmadığı gerçeğini kavrayıp özümsemekle olacaktır. maddeci kafa bunu anlamaz tabi, hiçbir zaman da doyamayacağı gibi bu türlü his ve düşüncelerden de kurtulamayacağı için halen elinin altında olanlardan da lezzet duyamaz. he konunun (bkz: gelir adaletsizliği) gibi hak ve adalet boyutu bambaşka mevzu, siz en olmadı yârin yanağını anlayın yeter.
    her ne kadar (bkz: haset) ile aynı anlama gelse de haset denince kıskançlıkta aşırılık anlaşılır genelde. kaynağı sevgi olan kıskançlık ise daha başkadır. daha masum ve belki biraz da gerekli olduğu düşünülebilir. (bkz: yalan) (bkz: beyaz yalan) gibi. ancak istisnai nitelikte olmalı, kural haline gelmemelidir.
    hasılı kelam, insanın yapısında kendiliğinden kötü olan birşey bulunmaz. kıskanmak gibi insana dair bazı kavram ve kurumlar iyiye de kötüye de kullanılabilen araçlardır. bu ikisi arasındaki tercih ise iradidir. iradeyi fesada uğratmanın dahi iradi olabildiği gibi insan da kendisini bu kıskançlık uçurumuna yuvarlayabilir.
    kurra
  4. özlediğim bi duygu,davranış adı her neyse.bi sevgilim vardı abartı şekilde kıskanırdım ve bu davranışım beni bile rahatsız ederdi,yapma lancelot derdim.şimdi birlikte olduğum sevgilimi zerre kıskanmıyorum.onu kıskanmayı bile özlemişim be sözlük.
  5. ilişkiler özelinde konuşuyorum öncelikle bunu belirtmek isterim.

    bu duygu öyle pis bir şey ki adamın amına koyar. bunun bir tık ötesi paranoyadır. örnekle açıklamak gerekirse; bir kız arkadaşınız var bunun adı merve olsun, senin de adın ahmet.

    ahmet ile merve sevgili normal giden bir ilişkileri var fakat ahmet merveyi gerçekten çok seviyor merve ise normal onunla olmaktan mutlu. daha sonra merve erkek arkadaşları ile dışarı çıkıyor yada okulda kantinde kahve içiyor bunu gören veya duyan ahmet şaşırıyor, sinirleniyor, üzülüyor ve bundan sonra onlarla görüşmelerini yasaklamaya çalışıyor merve yer mi bunu yemez. neyse bunun kavgaları sürekli devam ediyor. bu sırada ahmet şu şekilde düşünmeye başlıyor onlar benden daha kıymetli veya oradaki meriç merveme yürüyor.

    işte bu dakika tam olarak ahmet'in avuçladığı yer.

    bundan sonra merve'nin her şeyine daha çok karışıyor ve daha ağır şeyler yapmaya çalışıyor, o sırada da merve'nin aklına meriç'i sokuyor. avcı kardeşim meriç bu sırada ya ahmet neden böyle yapıyor ki, ben olsam şöyle yaparım şöyle davranması daha güzel olur, biz seninle kaç yıllık arkadaşız hiç öyle bir şey olabilir mi diyerek kendinin ilişkilerde ne kadar güzel düşünüp düzgün davranan bir adam olduğunu merve'ye çaktırmadan empoze ediyor. o sırada diğer ilişki zaten köküne kadar battı, artık toparlanamaz.

    merve ahmet'i terk ediyor, meriç bu sırada kötü ilişkiden çıkan merveyi çok güzel avutup kalbini kazanıyor.

    ahmet yaptığı hataların farkına varıyor, ona sürprizler hazırlayıp sözler veriyor ama bir öğreniyor ki...

    daha sonra ahmet uzun bir süre alkolik takılıyor, kadınlara tövbe ediyor. günahsız bir sürü kadının kalbini çalıp hepsini terk ediyor. çünkü onları severse onlarda gidecek.

    yanlış olduğum noktalar varsa tartışabiliriz.
  6. fazla narsistçe gelse de kulağa ilk duyulduğunda, insanın kendini kıskanması durumu bence en zor kıskançlık durumu.

    şimdi a kişisi iş-sınıf arkadaşını, akrabasını, en yakın dostunu, çevresindeki kişileri ve yaşantılarını kıskansa ne olur? en fazla onlara nazarı değer, belki biraz da zararı dokunur ilişkileri zedelenir- ki modern insanlarda artık bu kadar saf noktada yaşanmıyor kıskançlık. sonra onlar gibi olmak için başlar bu a kişisi taklide.

    bir de b kişisini ele alalım. b kişisi geçmişini hatırlıyor, ah ne oldu sana diyor. kendini kıskanıyor, içi içini yiyor. 2 yolu var; ya kendini değiştirecek ya da yerine getiremeyeceği bir şey için ömür boyu kendine öfke duyacak - tabii bunu öyle güzel bastıracak ki topluma sebebi bilinmeyen problemli bir kişilik olarak yansıyacak sadece. b kişisi kendini değiştirmeye kalksa, arada kaybettiği zamana mı yansın,, kendine öfkeyle bir ömür geçirse harcanan hayatına mı yansın..

    inanın, hiçbirimiz, hayır! ben yine de çevremdekilere zarar vermek istemem, b kişisi olmaya razıyım diyecek kadar riyakar değiliz.. buna da insan doğası deniyor işte..
  7. dünyanın en basit ve normal duygusu. tabi ki seven insan kıskanır. sevgilisini, arkadaşını, ailesini, köpeğini hatta eşyasını bile. ama seven insan sadece kıskanır. kırmaz, kısıtlamaz, yormaz. her şey gibi bu da dozunda güzeldir, fazlası gerçekten büyük sorundur. ve kesinlikle şuna eminim, ilişkilerde güvenle kıskançlık ters orantılıdır. ne kadar güvenirseniz karşınızdakine o kadar sorun etmezsiniz. tatlı bi kıskançlık olur yani. öyle olsun.
  8. romantik ilişkilerde normalleştirilen şeklini aklım almıyor bu aralar. kendimi çok kıskanç bir insan olarak nitelendiriyorum ama etrafa bakınca konya ovasından genişim sanırım diyorum.

    gelin evi diye bir program var denk gelmediyseniz bile duymuşsunuzdur mutlaka. kadın kocasının modayı takip ettiğinden bu konulara ilgili olduğundan bahsedince diğerleri size de fikir veriyor mu diye soruyor kadın da kocam çok kıskanç kendisi kıyafetlerine çok özen gösterir ama bana müsade etmez diyor. üstelik kocasının kıskanması hoşuna gidiyormuş... "yaparsın aşkım" var bir de ilker ayrık her programda eşinizle deplasmana gidebilir miyiz diye soruyor, iki gündür fragmanda görüyorum kocaya eşiniz kız arkadaşlarıyla dışarıya çıkabilir mi diye soruyor. diyalog aynen şöyle:
    -eşiniz kız arkadaşlarıyla dışarıya çıkabilir mi?
    -isterse çıksın.
    -çıkabilir yani?
    -sıkıyorsa istesin.
    duyunca güldüm de normal mi yani bu nasıl ilişkiler yaşıyorsunuz?
    (*:tv ye sardım evet. )
  9. benim için budur. platonik aşkla iç içe geçmiş bir histir. iç burkandır. en azından sigarasını yakmak isteyip, yakamamaktır.
    (bkz: üçüncü şahsın şiiri)
  10. hayatta en sevmediğim şey şu kıskançlık. ne ben kıskanayım nede kimse beni kıskansın isterim. çünkü arkadaşlık veya gönül ilişkilerini, aile bağlarını koparabilecek kadar gücü vardır bu hissin.
    başka insanların sahip olduğuna göz diken kimseler kendi hayatlarıyla asla mutlu olamazlar. hep daha fazlasını isteyerek acı çekmeye mahkum ederler kendilerini.