1. başka bir şeyden bahsedeyim. 2006 yılında, korsan kitap karşıtı bir film için eskişehir'de bir yer bulunuyor. 6.45 yayınevinden kaan çaydamlı 30 bin kitap getiriyor. prodüksiyon, dekor vs. muazzam. polis kılığına girenler baskın yapacak sözde. silahları bile emniyete kaydettiriyorlar. haber veriyorlar tabi ki valiliğe böyle böyle diye. lakin küçük bir şey unutuyorlar. burası türkiye.

    baskın sahnesi olmadan gerçek polisler basıyor mekanı. bu filmdir, izin aldık, silahlar kayıtlı, kitapların sahibi zaten biziz demek kâr etmiyor. enis batur'un iblise göre incil kitabı da orada çünkü. siyonistler mi, teröristler mi, kim lan bunlar diyorlar tabi. fetö metö yok o vakit. velhasıl kelam terör şube'den maliyeye kadar herkes geliyor. film yarım kalıyor. kapıya da kilit vuruluyor. dava süreci başlıyor.

    şimdi tabi diyoruz ki yanlışlık olabilir. ortaya çıkacaktır. 1 ay sonra, 5 ay sonra, bir yıl sonra. ama biraz daha sürüyor dava süreci. tam beş yıl. 2011 yılına kadar, beş yıl, 30 bin kitap tutuklu kalıyor. sonuç beraat oluyor tabi. biz de öğreniyoruz ki, türkiye'de adaletin tecelli edemeyeceği ne bir insan ne bir nesne var. bu güzide örnekten anlaşılıyor. sağolsun tutuklanmayacak/gözaltına alınmayacak hiçbir şeyin olmadığını gösteren (kitaplar, heykeller...) dünyanın en eşitlikçi adaleti.

    "eğer hayal edebilirsen, yapabilirsin" - walt disney

    "eğer hayal edeni bulursam, tutuklayabilirim" - devlet