• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (6.45)
the intern - nancy meyers
başarılı bir şirketin sahibi olan jules ostin, çalışanlarındn birinin tavsiyesiyle yeni bir stajyer programı başlatır. biraz yaşını almış insanlara yönelik olan bu deneysel programa ilk başlayan kişi ise 70 yaşındaki ben whittaker olur. şirketin genç kadrosunun yaş ortalamasını bir hayli yükselten whittaker ile yanında çalıştığı ostin arasında zamanla iş ilişkisi sağlam bir dostluğa dönüşecektir. yönetmen koltuğunda nancy meyers'ın oturduğu, komedi filminin başrollerini ise anne hathaway ile robert de niro paylaşıyor. (beyazperde.com sitesinden alıntıdır)


  1. 2015 eylül tarihinde gösterime giren amerikan filmi. anne hathaway başrole seçilmeden önce reese witherspoon, sandra bullock, angelina jolie gibi isimlerin adının geçtiği dedikoduları dolaşıyordu. kolay değil tabii, robert de niro ile oynayacaksınız. yalnız beklentilerin biraz altında kalabilecek bir film olduğunu da eklemek gerek. başrollerde sorun yok; fakat öyle çığır açacak bir oyunculuk da göremeyebilirsiniz. şimdi biraz ayrıntıya girecem; izlemeyenler için detay bilgi olabilir, demedi demeyin:

    !---- spoiler ----!

    efendim, robert de niro'dan artık (bkz: raging bull - martin scorsese) ya da (bkz: the godfather part 2 - francis ford coppola) filmlerindeki gibi bir performans beklemeli miyiz, bilemiyorum. fakat şu bir gerçek ki; robert de niro sadece kadrajda dursa bile filmi izlenir kılabiliyor. bu filmde de aslında bundan bir tık daha fazla oynamış. bazı sahnelerde eskiye atıflar hissettim: aynanın karşısında çalıştığı sahne sanki biraz (bkz: taxi driver - martin scorsese) andırır gibi: "you talking to me?" bunun yanında genç bir girişimcinin "mentor"luğunu yapma fikri de biraz (bkz: the karate kid - harald zwart) andırmıyor değil. ya da ben çok romantik biriyim, bilemedim.

    ben filmi sinemada izledim; fakat evde kucağında meyve, mısır, bira, kahve vs. eşliklerle daha zevkli olabilecek kanımca. amerika'nın fırsatlar ülkesi olması, her tüyden, kıldan bir pırlanta yaratılabileceği fikri, bir yere bakarken diğer tarafın bir şekilde nasıl dibe vurabileceği, her sevdiğiniz insanla sevişmenize gerek olmadan da takılabileceğinizi vs. vurgular filmde çok belirgin. teknolojinin kaçınılmaz bir sarmaşık olduğu ve günümüzde her tarafımızı iyi ya da kötü sardığı fikri de anlatılmasa bile çok belli oluyor. de niro'nun ofisteki ilk gününde kendisine sorulmadan dayatılan laptop ve ipad konsepti bunu biraz hissettiriyor. de niro'nun çizdiği "old school" tavrı aslında eskiye özlemden ziyade değerlerin korunması üzerine bir yaklaşım. benzer bir şekilde kocanın aldatması ve sonra pişman olması da bu değerler konusunu perçinliyor. başrolün yaşlı olması ve geç yaşına rağmen iş yapması da bu değerlerin neren ve nasıl çıkacağını bilemeyeceğimiz anlamına geliyor desem sanırım yanlış söylemiş olmam.

    öyle "aman ille gidin izleyin" diyemem; fakat benim gibi de niro takipçisi iseniz, sanırım zaten izlemişsinizdir filmi. de niro dışında herhangi birinin bu filmi izlenir kılabileceğini sanmıyorum. her ne kadar çerezlik gibi de dursa oyuncuların herhangi bir filmi nasıl izlenir hale getirdiklerinin de güzel bir örneği.

    şu an için imdb puanı biraz "overrated" durumda bence. ama yine de 7,0 civarında bir ortalama sırf başrollere verilebilir.

    !---- spoiler ----!