1. (bkz: margin call) - oyunun sonu
    john tuld: its just money; its made up. pieces of paper with pictures on it so we don't have to kill each other just to get something to eat. it's not wrong. and it's certainly no different today than its ever been. 1637, 1797, 1819, 37, 57, 84, 1901, 07, 29, 1937, 1974, 1987-jesus, didn't that fuck up me up good-92, 97, 2000 and whatever we want to call this. it's all just the same thing over and over; we can't help ourselves. and you and i can't control it, or stop it, or even slow it. or even ever-so-slightly alter it. we just react. and we make a lot money if we get it right. and we get left by the side of the side of the road if we get it wrong. and there have always been and there always will be the same percentage of winners and losers. happy foxes and sad sacks. fat cats and starving dogs in this world. yeah, there may be more of us today than there's ever been. but the percentages-they stay exactly the same.

    türkçeye adaptasyon denemesi:*

    john tuld: bu sadece para... uydurma bir şey... üzerinde resim olan bir parça kağıt ki bir şeyler yiyebilmek uğruna birbirimizi öldürmek zorunda kalmayalım...yanlış bir şey değil...ve kesinlikle bugün daha önce olduğundan farklı bir şey de değil.1637,1797,1819,37,57,84,1901,07,29,1937,1974,1987...tanrım beni iyi becermemiş miydi...92,97, 2000 ve bunu ne diye adlandıracaksak artık... aynı şeyin tekrar tekrar olması bu.. kendimizi durduramıyoruz... ve sen ve ben bunu kontrol edemeyiz veya durduramayız...ya da yavaşlatamayız... hatta zamanla ve hafifçe davransak bile yönünü dahi değiştiremeyiz...sadece tepki verebiliriz... ve doğru noktada olursa iyi para yaparız...yanlış tarafta yakalanırsak yoldan atılırız...daima böyle oldu ve daima da aynı oranda kazananlar ve kaybedenler olacak... mutlu tilkiler ve hüzünlü avları... şişman kediler ve aç köpekler olacak bu dünyada...eh..bugün geçmişten daha kalabalık bir nüfusta olabiliriz ama kazanan oran ve yüzdesi kesinlikle aynı kalacak...

    tabii filmde bunu jeremy ironstan dinlemek...dinleyici olarak da kevin spacey ile empati kurmak... (her ne kadar çok kötü bir fondöten ile makyajı yapılmış olsa da)...bunlar da repliğin daha vurucu olmasını sağlayan asli unsurlar...

    *:çeviri; mesleğim değil..hatta bu alanla amatör düzeyde bile ilgilenmiyorum...hata varsa affola...
  2. "ağır silah iyidir. tutukluk yaparsa adamın kafasına vurursun."

    (bkz: snatch)
  3. "bazı insanları eğitemezsiniz, onları kötülük etmemeye ikna edemezsiniz. kötülüklerini suratlarına vurunca sadece inkar etmez, sizden daha da nefret ederler. onları görmezden de gelemezsiniz. cezalarini haketmişlerse haketmişlerdir. merhamet her zaman en doğrusu değildir, en güzeli ve en ahlaklısı da degildir. size kötülük edenleri mazur görmek, onlara anlayış göstermek, onların içindeki şeytanı ancak besler, büyütür. affetmek belki de o insana yapabileceğiniz en büyük kötülüktür."

    (bkz: dogville - lars von trier)
  4. (bkz: yasar usta)

    "bak beyim, sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? ama nasıl yakışmasın! sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. hıh, sen, büyük patron, milyarder, fabrikalar sahibi saim bey! sen mi büyüksün? hayır, ben büyüğüm! ben, yaşar usta! sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? dokunma artık aileme! dokunma çocuklarıma! dokunma oğluma! dokunma gelinime! eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!"
  5. "can't repeat the past? no! of course you can, of course you can"

    (bkz: the great gatsby)
  6. +böyle bişey imkansız baba
    -hayal gücünü ne zaman kaybettinsen !?
    fringe dizisinden
  7. turkish: what's happening with them sausages charlie?
    charlie: five minutes turkish.
    turkish: it was two minutes five minutes ago!

    snatch
  8. aklıma geldikçe hüzünlendiğim diyaloglardan birisidir.

    ''asuman:beni artık sevmiyorsun öyle mi?

    mükremin:ya seni seviyorumda seni sevmeyi eskisi kadar sevmiyorum.hani eskiden seni sevmenin birbirimizi sevmenin yeşil gevrek bir tadı vardı.seni güldürmenin tadı damağıma yerleşir orada mutlu mesut yaşardı.yani bişey olduğu vakit ilk bunu koşayım gideyim, asuman'a söyleyeyim tarzında tatlı bi haberci telaşı olurdu

    asuman:şimdi n'oldu peki?

    mükremin:bilmiyorum asuman bilmiyorum..kalbim bir kuyunun dibindeki suyu içinde nefes almaya çalışan bi gariban.yukarı tırmanmaya çalışıyor, ama ne yapsın? kuyunun duvarları düz, kuyunun duvarları ıslak...''