1. bu sancı varoluşta değildir.
    varolmanın bilincinde olmakla beraber varolduğunu bilmenin bilincinde olmaktadır. çünkü aynı varolan aynı zamanda yok olacağının da bilincindedir.

    tam da bu noktada varolmak yok olmaklığı öncelediği için yani varolmanın sonucu olarak yok olunacağı hissine neden olduğu için zul olur.

    burada var ile yok birbirine geçer.

    hegelien düşünerek özetlersek; var olmakla yok olmak bir ve aynı şeydir.
  2. hayatına bir anlam bulamayan insanın içine düştüğü sıkıntı.
    abi
  3. en çok olması gereken yerde, taşrada karşılaşılmaz da , etrafı alacalı bulacalı binbir renk ve zevkle bezenmiş kentte adım başı rastlanır, alın size modernizm ha-ha.
  4. antonie roquentine'in dibine kadar yaşadığı acı. her insan farkında olmasa da bir gün yaşayacaktır veya yaşamıştır.
  5. bilinç bir kez bu sıkıntının farkına vardığında, sonu gelmez bir düşünce mekanizmasının tetiği çekilmiş olur. aslında her şeyin, insanoğlunun varlığına anlam katmak için oluşturduğunu anlamak kişiyi korkunç bir boşluğa sürükleyecektir.

    tedavisi yoktur, psikolojik durumunuza göre şiddeti artıp azalabilir.

    philip k. dick'in do androids dream of electric sheep kitabında şöyle der;

    ancak bir insan, başka bir insanın duygularını anlayıp, sempati duyabilirdi. empati belli ki sadece insan topluluklarına özgüydü. oysa pek çok canlı zekâya sahipti. karşındakinin hislerine empati duyma kabiliyeti, aynı zamanda zarar görmemiş içgüdüsel bir grup psikolojisini gerektiriyordu. doğada yalnız yaşayan örümcek gibi canlılar için bu duygu tamamen gereksizdi, hatta bu his örümceğin şuurlu bir şekilde avının yaşama isteğini fark etmesine neden olup, onun içgüdüsel yaşama yeteneğini tamamen yok ederdi. bunun sonucunda hemen hemen tüm yırtıcı hayvanlar, hatta kedi gibi gelişmiş memeliler bile açlıktan ölmüş olurlardı.

    bu duyumsama yeteneğine sahip olanlar otobur olanlar veya et yemeyen otoburlarla sınırlı olmalıydı. çünkü eninde sonunda bu yetenek avcıyla avlananın, yenenle yenilenin arasındaki farkın kaybolmasına neden oluyordu.
  6. peyami safa'nın olmak dramı nitelemesiyle ifade ettiği durum. üzerine onca vakit düşünmeden sonra böylesil bir yakıştırmanın ilk anda bende yarattığı etkiyi kelimelerle anlatmaya uğraşmak anlamsız. içsel bir aydınlanmanın müşahhas bir dışşal etkiyle varolması.

    varoluşçuluk veyahut varlıktan yola çıkmasam da ölüm ve hiçlik düşüncesinin bende yarattığı yokoluş imgesini yokluk dramı gibi zıt bir kavramla ifade etme olanağı verdi bu bana. belki de mantık hiç düşünülmemeliydi ve zıtlıkların birlikte varoluşları fark edilmemeliydi. çünkü nasıl ki varoluş bir sancıysa yokoluş da onu nötrlemiyor. aksine sancılarda birlik prensibiyle yangını körüklüyorlar.
  7. abi
  8. sancılar bittiğindeyse kişimiz dünyaya farklı bir gözle bakmaya başlıyor, adaptasyon sağlamış, değişirken gelişiyor. başkaları için üzülmeye başlıyor.
  9. acisiz var olmamaktan daha iyidir bence.
  10. için içini yer ne yapsan çaresi yoktur.sabır taşı erir ellerinin arasında,israf olmasın diye nefes almak bile istemezsin kitap okursun içinde acı vardır film izlersin sigara içmediğin halde hayali sigara yakarsın parmaklarının arasında müzik dinlersin neden benim intihar şarkım olmayasın deyip öldükten sonraki dünyamızı düşlersin sonra bir gol olur bir telefon çalar;beklemezken en çok gelmesini istediğinden çocuk kokusu gelir buram buram kirli ellerin temiz saçlarda gezinir annen yemek hazır gel der vs nehirlere bırakılan çubuklar gibi kaybolup gider varoluş acın yerini umuda bırakır hayat böyledir işte oğlum der baban dengeli yaşamak mesele