1. konuya höt diye gireceğim biliyorum beni özlediniz beni,bende özledim sizleri ^^

    Bugün bir öğrencim hocam hakkınızı helal edin dedi anlamadım hani neden ne oldu dedim sizden saklı dondurma yedim derste dedi. Aaa çok ayıp yapmışsın dedim şakayla karışık eriyordu hocam çok canım çekti dedi.Bende dedim bir daha olmasın.Ne yani ne olmasın abartmamak kaydıyla böyle şeylere izin verilmeli gibi sanki.Gereksiz kısıtlamalarla ne yani evet kural uf sınıfta lahmacun partisi yapacaklar zaten

    5.sınıflarım var miniminnaklar. Bir öğrencim var orda en sevdiği şey yoyo.Zıplatıp duruyor.Pek de güzel yapıyor şimdi.Geçen yanıma geldi ağlamaklı böyle örtmenim örtmenim diye neden ağlıyorsun noldu dedim.Türkçe örrtmenim yoyomu aldı dedi.Gördü hemen aldı vermeyecekmiş dedi.Çok üzüldüm her gün öğretmenler odasının önünde bir bana bakıyor bir diğer örtmenine.Siz isteseniz dedi ama örtmen o kadar ejderha gibi ki ben yaklaşamam.Üzgünüm dedim özür dile bakalım dedim.Her gün ya her gün o çocuktan ne istiyorsun daha 5 hani beş.Evet oynamasın sınıfta tamam disiplin olsun da biraz da anlayış ya hani


    bu görsel ile veda ediyorum..

    (bkz: https://pbs.twimg.com/media/C8lnIWMXsAAmefF.jpg)
  2. sicim kuramını diğer bir deyişle paralel evrenler kuramını anlatan yazı şurada dursun.

    eğer paralel evrenler gerçekten varsa şuanda bu yazıyı yazmakta olan ben, bir başka evrende hiç var olmamış veya çoktan ölmüş olabilirim. başka bir evrende 1.dünya savaşında almanlar yenildi diye biz de yenik sayılmamış olabiliriz(!) daha başka bir evrende akp hiç kurulmamış olabilir.

    deliler gibi sevdiğimiz, uğruna göz yaşları döktüğümüz insanla şuanda mutluyuzdur belki? çok mutluyuzdur? hatta o kadar mutluyuzdur ki mutluluk sıkıcı gelmeye başlamış olabilir belki? olamaz mı? olabilir.

    belki içimizden biri yatak odasında atomu parçalarına ayırmakla meşguldür? belki sakat kaldık, belki durumumuz çok kötü, kimimiz kanserle cebelleşiyordur? belki şuanda yaşadığımız evren, bütün evrenler içinde en mutlu yaşadığımız evrendir? belkide en kötüsüdür? belki, belki, belki...

    bütün bunları düşününce mutlu mu olmalıyız? yoksa mutsuz mu? ya da diğer her evreni siktir edip bu evrene mi yoğunlaşmalıyız? ne kadar doğru olur ki bu? inandığınız şeyin aşkına cevap verin. mutluluğu bulmak istiyorum ben.
  3. http://youreads.net/yorum/53518

    -toplu taşıma araçlarında kadınlara verdiğim zararı daha binmeden önce de yapmaya başladım. çıtayı yükseltiyorum.

    -okuldan çıkmışım takmışım kulaklığı kulağıma yeni keşfettiğim über parçayı son ses dinleyerek turnikeden geçtim. ankaray ile eve gidiyorum. ama etrafı duymam imkansız turnikeden çıkan sesi bile duymadım. neyse merdivenlerden inip metroyu bekliycem ve yavaş adımlarla iniyorum. o sırada metro gelmiş mi gelmemiş mi göremiyorum. önceden bu durumlar da ses kasardım. müzik dışında bir şey duymuyorum çünkü. fakat benden bir kaç merdiven aşağıda inen kız bir anda hızlı adımlarla merdivenlerden inmeye başladı. "metro geldi" herhalde diyerek hızlı ve seri adımlarla paldur küldür iniyorum. kızla yan yana geldiğimde kız bir anda yavaşladı. hatun bir anda sapık yada kapkaççıymışım gibi bir edayla korkarak hemen arkasına döndü ve suratıma dehşetle baktı. meğer karşı tarafın metrosu gitmiş bu da bizimki geldi sanarak hızlanmaya başlamış.

    -toplu taşıma araçlarında ve yerlerinde müzik dinleyerek gitmek ruhen sizi öldürebilir. ki hiç yaptığım bir şey değildi . sanırım bundan sonra da yapmam.
  4. yıllar önce, o zamanlar pek de aklım yerinde değildi. malum aşık olmak, kalple beyin arasındaki bir sinyal oluşum. sevgiliye kesilmiş bir çiçek verdim. ne zaman akıllandım hatırlamıyorum ama kesilmiş çiçeğin - ölü çiçek olduğuna karar verdim. belki de o sevginin ölmesini neden olan buydu.
  5. kuz
  6. "yaralandıkça ne çok şeyi özlüyor insan...
    gerekli, gereksiz ne varsa özlüyor.
    çocukluğu değil.
    genç günleri değil.
    sadece eski evlerin arasında yokuş aşağı yürüdüğü sabahları.
    ayaklarına dur diyemediği...
    her şeye inandığı...
    her şeyin mümkün olduğu sabahları...
    bugünü dün, yarını çok önceden yıktıkları bu sabahlara ait değilim ben.
    zaman akıyor, su akıyor, annem kapıdan sokağa çıkıyor.
    ben evden çıkamıyorum..
    bu kayıp sabahlar, benim sabahlarım değil.
    büyüdüğünü, hiç yıkılmaz dediğin dağlar kendi kendini yıkınca anlıyormuş insan...
    olacak gibi olanlar son anda olmayınca...
    olmayacak olanın olmasına çoktan alıştım.

    sevmeyi çok özledim…"

    youtube'da seslendirmesine rastladığım, kemal hamamcıoğlu yazısı. uzun uzun kelimeleri bir araya getirmektense buraya önceden benim yerime ifadelenmişini bırakayım.
    seslendirme
  7. şimdi, hemen, şu an yanında olmayı arzuladığım biri var.
    Göz kapaklarım deli zorlanırken ondan gelen tek kelime, bir ses müthiş mutlu ediyor beni.
    Hayal olmayacak bir gerçeklikle, tekrar yanında olduğum günleri düşünüyorum.

    Ona gideceğim ve bu sefer onda hep kalacağım.

    Kökleri birbirine sarılmış, dalları karışmış iki ağaç gibi “geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar”

    Köklerimiz sarılmış toprağa
  8. Fotoğraf çekmek için çok güzel bir istanbul. Her şey tam kıvamında. Ekipman eksiksiz, piller dolu, ışık, rüzgar, bulutlar... Tüm şartlar müsait. Ama kendimi makine taşımaya ikna edemiyorum.

    Telefonla fotoğraf çekmeyi de sevmiyorum.
    Ya baksana şu güzelliğe...
    https://i.hizliresim.com/dB1YbQ.jpg