1. Ölümsüzlük virüsü adında fantastik bir örneğiyle katılmak istiyorum bu listeye.
    hikayenin özeti şu şekildedir:
    "Borobudur tapınağının gizeminin peşinde koşturan bir Arkeolog ve bir Buda rahibinin başından geçen, tüm dünyayı kasıp kavurup insanlığın sonunu bir kez daha getiren bir gizemin öyküsü."
  2. Küçücük bir papatya
    !---- spoiler ----!

    Küçük evlerinin küçücük bahçesinde açıyordu her yıl kocaman boyları olan papatyalar. Devasa taç yaprakları ile baharlarını renklendiriyordu Can'ın. Uyandığı gibi hızla bahçeye koşup annesinin oralarda olup olmadığını kontrol etti, ortalıkta görünmüyordu kendisi. Çiçeklerinin koparılmasından nefret ederdi çünkü. Büyük bir suçlulukla ve çok sayıda olduğunu için koparılacağı fark edilmeyeceği düşüncesiyle bir adet papatya kopardı köküne yakın bir yerden. Sokağa koştu hemen sabahın henüz serin olduğu bir sahil kasabasında. Yollarda elinde çiçek koşarak giderken kendisini sorguya çekmeye kalkan amcalara hiç umursamadı bile. Sahil alanını boydan geçip kayalıklara vardığında, Can durdu aniden. Sağına soluna bakındı, bekledi. Biraz daha.. Biraz daha.. Gelen giden yoktu. Sabah koşusundan sonra sahilde yürüyüş yapan Ayşe ablası kendisini bekler halde görünce yanına gelip sordu, "Hayırdır Can, erkencisin bugün?" Soru cevaplanamayacak kadar zordu ancak sorgulama devam ediyordu, "çiçeğin de güzelmiş, benim için mi?" dedi gülerek. "Yok Ayşe abla, Ece için koparmıştım.." derken çocukluğunun tüm utangaçlığı bir araya toplanmıştı yüzünde, yanaklarında, zorla çiçeği tutabilen avuçlarında. Biraz düşünüp cevap verip vermemek arasında kalan ablası dayanamamıştı, "Ah canım benim, onlar dün gece gittiler bile çoktan" diyerek sarıldı Can'a.. O dakikaya kadar kocaman olan papatya, artık küçücüktü denize atıldığında.

    !---- spoiler ----!
  3. karanlık geçit
    !---- spoiler ----!

    Karanlığın iyiden iyiye kendini hissettirdiği bir saatte, "Yola yarın mı çıksak Ahmet?" sorusunu yöneltmişti eşine Arzu. Gece yolculuklarını oldum olası sevememiş ancak çokça yapmak zorunda kalmışlardı memuriyet yaşamlarının çalkantıları içerisinde. "Yine başlama kuzum," cevabıyla aracına yöneldi Ahmet valizleri ve diğer birkaç poşet dolusu eşyayı kucaklarken. Arzu'ya pek de seçenek bırakmayan bir kararlılıktı bu. Sıralı dağların arasındaki dar bir ovanın düzlüğünde, hiç alışamadıkları bir ilçe yaşamı sürdükleri için sık sık yakındaki şehirlerdeki aile dostlarını ziyarete giderlerdi. Bu kez de birkaç günü birleşmiş bir tatil dönemiyle bu kaçamağı yapacaklardı. Evlerinden birkaç dakika içerisinde çıkmışlar, sırayla açık-kapalı olması gereken ev aletleri-tesisatlarının listesini kontrol ediyorlardı sohbet ederek. İlçeden çıkışı simgeleyen ağaçlıklı yola girdiler. Arzu'nun bisiklet gezileri yaptığı bu dar ancak mis kokulu yol belki de bu ilçe yaşamının tek güzel yanıydı onun için.

    Gözünü yoldan ayırmamaya çok dikkat eden Ahmet, kendince mırıldanan Arzu'ya bir anlığına baktı ve o anda ileride bir ışığın yanıp söndüğünü içten içe hissetti. Hızla arabanın gaz pedalını bırakıp direksiyona sarılma tepkisini gösterdiğinde, ilerideki hemzemin geçide doğru baktı bir an. İleride veya sağdan-soldan gelen hiçbir araç veya geçide yaklaşmış bir tren görünmüyordu. Zaten kırmızı ışığın yanıp sönmesi ve hemzemin geçide yeni eklenmiş otomatik bariyer kollarının ağır ağır ve yüksek sesli uyarıyla kapanması gerekirdi. Yine de hemzemin geçide birkaç yüz metre kala aracının hızını kesmeye başladı Ahmet. İhtiyatlı araç kullanma konusundaki içgüdüleriyle, ağaçların arasındaki boşluklardan yine de tren yolunu göz ucuyla incelemeye devam etti. Geçit üzerindeki bozuk satıh sebebiyle aracına hasar vermemek adına biraz daha yavaşladı. Öndeki tekerlekler demirlerin kısmi yüksekliğine değdiğinde biraz gaza dokundu Ahmet, aracının arka tekerlekleri de raylara temas ettiğinde Arzu'nun sağır edercesine çığlığı ile kafasını sağa çevirdi aniden devasa ışıklarıyla ve araca birkaç metre kalasıya kadar uzun uzun kornasına asılan devasa bir trenin camları yararak kendisiyle Arzu'yu aniden sıkıştırdığını ve aracı kağıt gibi buruşturduğunu gördü. Kalbi durmuş, gözleri o ana kilitlenmiş, aklında binlerce acı üst üste kendini kurguluyordu. Çok daha sert bir fren sesi darbesiyle kendine geldiğinde ise yine Arzu'nun çığlığını ve yükselen sesini duydu, hızla emniyet kemerini kavrayıp Arzu'ya sarıldı Ahmet. Çevresine bakmak için birkaç saniye bekleyip Arzu'nun sorulara boğan sesini duyduğunda kafasını kaldırdı, araç sert bir fren yaparak geçitten yaklaşık yüz metre sonra durmuştu. Arzu iyiydi, yalnızca emniyet kemeri ile Ahmet kendisini biraz fazla sıkmıştı o kadar. Hiç konuşmadan bakıştılar bir süre, Ahmet'in yüzü bembeyazdı ve ağlıyordu. "Hadi dönelim hayatım," diyebildi sadece "uykusuzum sanırım, biraz dinlenmek istiyorum" diyebildi Arzu'yu yanağından öptü ve aracını dar yolda birkaç manevra ile çevirdi. Hızla geriye hemzemin geçide yaklaştı, sorun ise Arzu'nun yaklaşan bir tren sesi ile alçalmaya başlamış hemzemin geçit bariyerlerini görmüş olmasıydı... Ne kadar bağırdıysa da araç büyük bir hızla bariyerleri geçerek bu kez gerçekten geçen trenle büyük bir gürültüyle çarpıştı. Geriye araç parçaları, trenden koşarak uzaklaşan insanlar, siren sesleri ve yarım kalmış hayaller ile güvenliği 4-5 katına çıkarılmış, adı "Karanlık Geçit" olarak değiştirilmiş bir hemzemin geçit ile birkaç gizem kaldı. Çözülmeyecek türde.
    !---- spoiler ----!