-
uyurken birbirimize bakamayız
çok da şey kaçırmış sayılmayız
nefesinin desibelini ölçerken
zihnim birkaç metre soldaydı
hiç hoşuma gitmedi
dokunuşunun duygularıma oluşu
kayıtsız kalamadım
yıkıldı zihnimin yokuşu
geri dönmeyeceğimi bildiğim
kokumun sinmesine izin verdiğim
bedenlere
çok yakından bakmak istemedim
bir bebekmişim gibi
giydirdin pijamalarımı
ama giydirdiğin gibi
bildin çıkarmasını
beni bırak, benim kalasım yok
gelesim de yoktu gidesim de yok
ellerin kayıp gitsin tenimden
beni bırak unuttum (evine git ve uyu)
üşüdüm ve titredim
dişlerimi ve parmaklarımı şıklattım
bir büyü yapabilmeyi denedim
bütün resimlerin canlanmasını
bir kargaşa yaşanmasını
seninle sırt sırta
kaçışımızı
beni bırak yaralandım
kasıklarımdan
zaten hastaydım
aklımdan
hiçbir önemi yok
evine git ve uyu
şiirlerimin başlığı yok ve
sana söylemem gereken
çok önemli bir şey var
bana bir daha bakma
kaçasım geliyor
beni bir daha sevmeye kalkma
kaçarım
çok güzel kokuyorsun
ama ses çıkararak uyuyorsun
siktir git ve uyu -
ucu tiftiklenmiş bir ipi küflenmiş iğne deliğinden geçirmeye adadım kendimi
bir basamak çıkıp iki basamak düşerek öğreniyorum seni
sevmeyi
artık dinlemek istemediğini düşünüp kapatmak için uzandığın şarkıyım
ilk notalarımı çalmaya başladığımda fark ettiğin yanıldığını
elini çektiğin
ne denli tanıdık, kaç defa öpülmüş bir şarkı sözü olduğumu tahmin et hadi
cebinden boş ellerin dışında bir şey çıkart, sürprizle beni
hayır hayır, durdurma şarkıyı, nasıl olsa başlayacak yine çalmaya
sevgilim;
sorular biter, şarkılar susar.
ellerinle göz göze geldiğinde ne yapacaksın?
kendisini besleyeceğini sandığı için sana aç gözlerle miyavlayan kediyim ben.
kapının önüne pusu kurmuş, lacivert opel'in tamponuna
ellerin boş avuçlarla bakacak şaşkın suratına
hesap sorsa tokatlarsın onu.
iğne deliğiyle uğraşmaya devam ediyorum
bazı bazı ucuyla daha çok vakit geçiriyorum
kuduz bir köpek gibi salyalarımı akıtıyorum
hiç bitmeyecek bir şarkı olsaydım...
evimizin çatısında yüzde otuz eğimle oturup
dünyanın en çirkin kokusunu düşünüyorum, midem yanıyor
iğnenin ucu ve dilimin ucu, kalemimin ucu az önce gördüğüm
ve sinirimin ucu
hepsi bir kelime bilir her lisanda, o da benim öğrettiğimdir.
ucu tiftiklenmiş ipi göbek deliğime tepiştirdim
yüzde otuz eğimle yatarak hangi yıldıza göz kırpacağıma karar verdim
kaydı diye en son dilek tuttuğun yıldıza çekeceğim en fiyakalı jestimi.
sol gözümü kırpacağım ona, aramızda kalacaksa
(sol gözümü kırpamam aslında)
kırpmış havasında davranırım o da görür, mutlu olur.
benden en son kim ne dilediyse onu gerçekleştireyim der, hemen.
kafamı ondan çevirdiğim an dilimde döndürürken sarhoş ettiğim iğne girer göbek deliğime
başından beri ne için uğraştığımı biliyorsun sevgilim
ucu tiftiklenmiş ip şimdi iğnenin deliğinde. iğne de göbeğimin deliğinde.
avuçlarınla göz göze geldin mi şimdi?
bir kedinin suratına kapı çarptın mı hiç?
göbek deliğimden sızan kan bir gölcük oluşturdu orada, hiddetinden aldığı büyük hazla.
o yıldızı bulup aşağıya getireceğim
yüzüne tükür diye.
gökyüzüne çıkan merdivende bir basamak çıkıp iki basamak düşüyorum.
bir yıldızı onun hak ettiği incelikle pataklamayı umuyorum -
sözlerinde yeni yıkanmış saç yumuşaklığı var.
kara sarı bakışlarımda pembe çiçekler açtırırlar.
ölürdüm seni sevmeseydim.
ya söyleyemeseydim?
yavruağzı sandalların arasında dolaşıp
fırında unuttuğum keki hatırlarım.
söylediklerine kulaklarımı tıkayıp
dudaklarını okumaya çalışırım.
bin defa ağlarım deliliğime
yine sana koşar sarılırım.
ipek bir elbise sanırım kendimi, ya da
çok acı bakışlar atmış gözler gibi.
yılmadan çıktığın yokuşlar, tek başına
yaptığın aktarmalar, gece vakti ve ayazda.
ağlamadan yanmayı becerdiğin o anlar
canına sus dediğin, şimdi sırası değil.
anlatamamaktan dudaklarım kurudu.
çok zamandır dinleniyorum, terim kurudu.
bir sabah, battaniyem olsana
hava biraz soğuk da.
başka?