-
Velev ki Hepsi evlaydı benden
Onlar Brahman, ben Şudra
Hiçbiri kıyamazdı sana
Söyle o zaman
Kimler bu kadar incitti dudaklarını;
Acısını benden çıkarıyorlar şimdi
buradan. -
ben bir durağın yanı başında öylece
beklerken, hayat nasılda geçerdi zamansız.. -
boyun mütevazı burkul
kırıl da biraz
karanlık zahiri perde
ve bu gibi şeylerde
fihristsizce dolanık çarmıha çırpın bir dağ
yel esefle sel
varolunmak zor
müşküllüğün sitemsiz olanca
meşhur meşk sencisiz duyulmuyor
arp çırpıntıları
sencileyin
katletmemiz gereken çok yok var daha
deli gömmeğ üzerine işlensin -
evet efendim, siz!
nasıl da alıyorsunuz gözlerimi,
kırpmaya korktuğumu bile bile
bir anda kaçıp gidersiniz diye
adınız gibi bilirsiniz,
adınız unutturur her şeyi;
ne kadar dayanır gözlerim,
korkum ne kadar yersiz
sahi,
hiç gelmediniz ki gidesiniz
mutlu etmek değil,
son kez tebessüm görmek istersiniz
'hoş geldin' duşu gibi,
yersiz elma kokusu gibisiniz!
bay diggs, bir kalp daha... -
iki tane delacroix dokunuşu
yüzünün orta yerinde
batista’yı devirmeye bir onlar muktedir
16. louis’yi yaşatmaya
bir de
ben 16 merhale ötede sana körken
sen orada gözlerini deviriyorsun ya
başka başka insanlar için
işte o da
yarım kalmışlık hikayesi
odessa merdivenleri’nin. -
gittin.
sarı bir sonbahar sabahı.
köşede yine aynı simitçi amca, seni bekliyor elinde kıvrışmış 5 liran ile.
yoksun.
evimin önünden hafiften bir yokuş iner benim bilirsin. adımlarım hızlanır istemsiz, nefesim çoğalır ve zamanı zamanından önce sollarım. sen yetişemezsin, sevmezsin ellerini bırakıp yerçekimine sarılışımı.
bu sabah öyle olmadı.
kapattım evimin kıpkırmızı perdelerini, kapattım bütün pencereleri, kapattım telefonu, televizyonu, radyoyu, interneti ve yalnızlığımı unutturacak diğer bilumum materyalleri.
bedenimi siyah bir karanlığa hapsettim. hayatımda doldurduğun boşluğun farkındalığına ulaşmak istedim, zamanla olmadı tabi ancak sadece düşünmek yetiyor insana biraz.
içmemi sevmezdin.
kadehlere saklama hüznünü, gel bana anlat, benimle paylaş ama rakı kokusunu benim tenime tercih etme derdin.
olmadı.
olamadı. -
hiçbir söz boğazıma düğümlenmiyor
anneciğimin bir ufak sitemi kadar
hiçbir hal insanı utandırmıyor
utanmak neymiş unutmak kadar
hiçbir hasret böyle elem vermiyor
sevdiceğin sesini duyamamak kadar
hiçbir gerçek bu kadar ürkütmüyor
toprak olacağımızı bilmek kadar. -
Çoğunluğu blogumda yayınladığım şiirlerdir. meoedebiyat şiir blogu bağlantısından erişebilirsiniz dostlar. -
...
yirmi iki yıldır
çıkardığı ses birikintileri
çöküyormuş kulaklarına.
sessizliği dilemiş
aydınlık parçasının,
samimi ardına yaslanışı
görünüyordu;
saçlarının işaret parmağında.
"nafile değil acımalarım,
gün bitiyor
sizin başladığınız salisede" dedi fısıltıyla.
"seversin savuruşunu rüzgarın
bulamazsın benzerini"
insaf ararmış gibi kımıldadı göz bebekleri,
oysaki görünüşte dudak kımıltısız
aslında uzakta bir uçurumdaydı...
"sükunu feda etmiş dediler
intihara da meyilliymiş dünleri"
çevreye bakındı
öne eğilmişti hafifçe
galiba
daha iyi idrak edebileyim diyeydi
tüm çabası.
"hanginiz tabureyi itekledi de
uzaklaştı karadan son nefesi?"
anlattı,
o herkese göre ağır olanı.
anlardı,
bir derdi olduğunu
uzaktan bakan herkes,
çay bardağını tutuşundan.
her bir hamal kaçırırdı bakışlarını istemsiz.
karanlığı örttüğünde birkaç eli kibirli,
biz susanlar, görmüştük
aydınlık sandığımız bir kayada otururken.
kaya, dehliz dibindeydi
dehliz, göğün üstünde
ben, onun karşısında
en büyük savunmamı tutunduracağım
kelime arayışlarındaydım.
"sükut etmen
ters yöne akıtmayacak
gözyaşlarımı"
ardına yaslanma sırası bendeydi.
ben milyon kişilik sinemada
tek kişiydim.
tekillik böyle hissedilebilir miydi?
içtiğim su, kora körüktü.
ayaklarıma kadar indirmiştim bakışlarımı
başımı kaldırsam
şimşekler eşlik edecekti
biliyordum.
... -
mum ışığının aydınlattığı yüzleriyle, gölgeler geçiyor aklımdan
tek sıraya dizilmiş...
güzel şeyler hatırlamak için
zorluyorum kendimi.
fazla nizamiler...
olmuyor.
ytb