1. geçenlerde kendimi hayata bağlayan şey olarak küçük zevkleri yazmıştım. işte yine hemen hemen eş anlamlı bir başlıkta anlatıyorum kendimi. evet küçük zevklerin adamıyım. küçük hesapların peşindeyim. ne diyor ezgi'nin günlüğü, "adamın, bu küçük işlere ben bakarım..." aynen öyle yav. çok zor olmasa gerek bazen mutlu olmak. hayatımın ilk otuz yılını geçirdiğim evde sabahları bazen, özellikle palamut ve lüfer zamanları olduğunda boğazda, gemi kornası ile uyanırdım. gemi kornasının adının ne olduğunu hala öğrenemedim. sabahın beşine falan tekabül eder bu saatler. annem de uyanırdı, bu sese. sonrada yatmazdık daha ikimizde. sabahın o sessizliği ve dinginliğini severdik ikimizde mesela. sonra o çayı koyarken ocağa ki bu beni hayata bağlar işte ben de yazı hayatında eksik olan tek kelimenin peşinde bir yazar gibi bakardım denize. halbuki yazdığım tek kelimem bile yoktu. baktığım yerde gördüğüm ise, şimdiler üçüncü köprünün ayakları ile ezdiği o kutsal sularda sabaha karşı iki kıtanın arasına attığı ağları, oltaları ile boğazın incileri palamutun veyahut lüferin peşinde olan sakallı, yorgun, dişleri sigaradan sararmış, elleri balık yasağı zamanı ağ eğirmekten nasır tutmuş balıkçılar ve onların arasına dalıp, hınçla boğazı arşınlamaya çalışan bilmem kaç grostonluk kuru yük gemilerinden başkası olmuyordu. işte bu manzara ile her sabah işe gitmeye hazırlanırdım. her sabah şükrederdim tengriye. o anın büyüsünü hep taşırım yanımda.

    neyse zaman geçti, şimdilerde gemi kornası duyamıyorum ama onun yerine on, onbeş dakikada geçen tramvay sesleri ile şenleniyor gönlüm. tabi orta doğuya uzak, orta dünyaya yakın olunca bir takım zevklerden geri kalıyor insan. işte böyle zamanları yaşarken postadan bir kutu geldi hatunun adına. gidip aldık. aslında rol yapmaya gerek yok, biliyorduk gelecek yakın zamanda bir şeyler. bir kutucuk geldi, ayakkabı kutusu hatta, nike almış arkadaş, ayakkabıyı giymiş, kutusu ile de bize yolluk göndermiş sağolsun. içinden bir kaç kitap çıktı. bir de yeni taşınma şerefine bir ev süsü. mutluluk işte. mutluluk o objeler ya da kitaplar değil, uzaklarda bir yerlerde seni düşünen bir insanın olduğunu bilebilmek. uğraşmış onunla, parada harcamış, zamanda, emekde. hatta kendisi çalıştığı için verememiş postaya babası vermiş, ekip çalışması olmuş. kollektif bir mutluluk yaratma çabası.

    kafa sikiyorum işte, ne yapayım, insan içini dökecek mecra arıyor bazen. ben de burada içinde bulunduğum ahvali paylaşıyorum. mutlu oluyorum youser arkadaşlar, ne yapak paylaşmayak mı? yazımı son zamanlarda beni en keyiflendiren, mutlu eden bir tivıtır alıntısı ile sonlandırıyorum, rastgele;

    "o işlerin öyle olduğu yerlere gidelim."

mesaj gönder