1. bir gündüz akşamıydı oda. duvar manzaralı, hayallere açılan bir pencerenin kenarında sigara içiyordu yine. dumanlar dahi yönünü bulamıyordu oracıkta. karanlıktan mıdır, yoksa havasız ve basık olan bodrum katının teras sayılabilecek lükslüğünde miydi küçük pencerede. kimse halinden memnun olmasa da ses eden de yoktu aslında. alışılmışlıklar vardı farkındalığın olmadığı, güneş perdesine ihtiyaç olmayan pencerede. sigara dahi çabuk bitiyordu burada. yine de müzik kutusundan çıkan kısık sesli notalar dünya savaşı çıksa bile okyanusun en derininde yüzen bir balık gibi bihaberdi saniyede 300 metre yol alırken dağınıklıktan. 80'lerin başlarında inşaa edilen bu bina o zamanlar çok mu lükstü beton zemini ile? şimdilerde pisa kulesinin yılda milimetrenin onda yedisi kadar eğilmesini geçer şekilde çöküyor olsa da genç bir delikanlının sakalının çıkma hızından fazla rutubet ile pamukçuk gibi duvarlarının kabarması albino hastasını andırmıyor değil bir bakıma. bazen yolunu sapıtan fareler oluyordu evine misafir. sigara dumanları yatıya kalmıştı sadece duvarlarda. gri dumanlar nasıl oluyorda sarı olur diye merak ediyordu yıllardır. duvardaki saate baktı ardından, tozdan görülmese bile çalışmadığına isyan edercesine söndürdü tütünü kalmamış izmariti. tuğlalar vardı manzarasında, sıvası bile yoktu o hayalleriyle boyadığı turuncu perdesine. kalktı yerinden, terlik giymekten daha kolay iki üç numara büyük ayakkabısını giydi hızlıca. anahtar almasına gerek yoktu. kapısı hafifçe itince açılıyordu zaten. basamakları çıkmaya başladı büyük ayakkabılarıyla. dışarısı öyle güneşliydi ki gözleri kamaştı birden. yerden bir taş aldı avucunun içine. sımsıkı sıkıyordu taşı. sanki elinde avucunda sadece bu varmış der gibiydi her ne kadar bu halde olsa da. iki mahalle aşağıdaki çeşmeden su içip elindeki taşı yıkadı güzelce. gülümsedi gözleri. taştı sadece. yerden az içilmiş izmaritleri topladı her zaman yaptığı gibi. ne aşktı, ne hayata küsmüşlüktü hayatı. hiç aşık olmamış, kimseye darılmamıştı yaşamında. kimseyi kıskanmaz, kendisi ile kıyaslamazdı. her şeyin doğuştan olduğuna inanmış biriydi ve biraz da diğer insanların gözünden deliydi.
    ne zengin oldu, ne de aklı başına geldi hayat denilen doğum ölüm arasında. yaşadı bir ömür. sigara toplamayı bıraktı bir süre, can sıkıntısından yine başladı. komşuları bir şeyler verirse yer, vermezse yemezdi. ne açlığını biliyordu ne de yaşadığını. öldüğünde yarım sigaralar, iki üç numara büyük ayakkabılar, kırış kırış solmuş giysiler ve sarı duvarlar bıraktı hayata. başkasına ait yarım kalmışlıktan öteye geçemedi hiçbir zaman.
    han

mesaj gönder