1. cenneti ararken kaybettiklerimiz

    !---- spoiler ----!

    Geçmişin doğal ortamında hiçbir ulus, geçmişin enginliğinde hiçbir yerel nüfus cenneti aramamıştır, çünkü onlar halihazırda cenneti yaşayan milletlerdi. Şimdilerde inançlarda, yaşamlarda ve umutsuzlukta cennet diye satılan şey aslında geçmişimizdir. Peki şimdilerde onu ararken, neleri kaybediyoruz?

    Aslında kaybettiğimiz şey kayıp bir şehir, efsane bir yaşam. Aradığımız şey ise o güzelliklerle bizim yüreğimizde kelebekler gibi uçuşan vahşilik. Doğadan gelen modern doğasız kobaylar olarak arıyoruz doğallığı. Doğaya aitliğini yalnızca saçma sapan belgesellerde bulan doğal havyanlarız biz. Doğal korkularımızı yapay beton yığınları arasında aşkla, inançla, dinle, kültürle, büyümekle-yaşamakla ve çalışmakla kurguluyor ve mutluluğun doyumunu cennet aramasındaki açlığımızla bütünleştiriyoruz.

    Birkaç ucuz yüzyıl boyunca bizlere kurgulanıp satılan cennet isimli o idealist herhangi bir kurgu ilk insanın kendi içine adım atmasıyla otomatik olarak günümüz dünyasına dönüşecek zaten. Bunun farkına varamıyoruz, Tanrı'ya karşı bile çıkarcıyız.

    "Tanrı'ya karşı iyi kalpli inançlıyı, insanlara karşı iyi kalpli bir çıkarcıyı, kendimize karşı iyi olacağını düşünen bir yalancıyı oynuyoruz kazanmak adına.. Ne saçma."
    Yukarıdaki şekilde belirtmiştim bu durumu Yarıştırılmak isimli deneme çalışmamda, aşağıda yorum bölümünde bağlantıyı bulabilirsiniz.

    Sonuç olarak dünya hapishanesindeki yaşam süreliğince belirsiz cezalarımız var çekiyoruz, adına kader oyunu diyoruz. Atmosferin bize sunduğu bu büyük hava örgüleri yetmiyor, kendimize ekstra koğuşlar oluşturuyoruz, en sevdiğimiz bilinçaltı yaşantılarımızda kendimize çok daha özel dehlizler yaratıyoruz. Sonra da dua ediyoruz bizi en kutsal cezayla cezalandırdığını düşündüğümüz eski nesil tanrılara. Bilmiyoruz o tanrıların da bir zamanlar insanların kralları olduğunu, bilmiyoruz dünyanın bir zamanlar gerçekten bir cennet olduğunu. Bunun ispatı için birkaç el değmemiş biraz, biraz su biraz toprak yeterlidir! Gidin görün..

    Yalnızca cennetinde cehennemi yaşayanlara aittir cennet hayalleri, yalnızca cennetli hikayeleri satar cehennem zebanileri ve Shakespeare'in de söylediği gibi "Cehennem boş; tüm şeytanlar burada." Sonuçta hepimiz yaşıyoruz kendi kazanlarımızda, adına toplum, millet, vatan vb. gibi saçmasapan kelimeler yüklüyor birbirimizi avlıyoruz, birbirimizi yönetiyor ve bitiriyoruz yüz binlerce kez kendi medeniyetlerimizi. Ne için? Cennet vaatleriyle yıktığımız cehennemden çıkabilmek için.

    Çok da uzak olmayan bir gelecekte bulacağız elbette o cennet ifadesindeki yaşam dokunuşuyla insan müdahalesi görmemiş gezegenleri. Sonra kafalarımızda yeni bir cennet daha kurgulayıp gidip oraları da yıkacağız!

    O yüzdendir ki, cennete inanmayın cennete çevirin yaşamlarınızı. Cehenneme hep inanın çünkü içinde yaşamaktasınız doğanızın yönünü unuttuğunuzdan beri. İçinizdeki şeytanlara son bir şans verin, kendilerinin ne kadar suçlu olduklarını görüp doğa anaya avuç açabilirler, belki.

    !---- spoiler ----!

mesaj gönder