1. neden bilemiyorum ama aşırı bir anlam yüklemesi var evliliğe dair insanlarda.. her ilişki bu kalıp da başlamak zorundaymış gibi insanlar farklı maskeler takarak partner avına çıkıyor. ava falan çıkmasa da salt bu düşünce bile içten içe insanları başka olmaya itecek kadar kuvvetli.. peki insanları bu denli evliliğe istemli ya da istemsiz, zorundaymış gibi iten sebepler neden?

    ** ilklerinden ve su götürmez bir gerçek şudur ki, aile içi baskı, kalabalık, fazlaca yüklenen sorumluluklar. insanın yalnız yaşama hissini ayyuka çıkarabilecek seviyeye getiriyor bireyi. yalnız yaşamak çokları için=evlilikle bire bir. ne alakası var denmesin, herkesin çevresinde bu türden insanlar mevcut biliyorum. yalnızlık hissi ört bas edecek aynı zamanda bulunduğu kaostan çıkacak tek güç olarak evlilik hayatı göze çarpıyor. alt satırla iniyorum.

    ** diğer bir his de evliliğe dair; her şeyi tamamlamış olmak. okul biter, başarılı bir süreç geride kalmıştır. iş sahibi olunur. iyi kötü zamanların ardından tamamlanmışlık duyguları sarar yani. ee eksik ne? eksik gedik aranır. "ama ben yalnız takılamıyorum arkadaş. "gibi serzenişler. (bana kalsa ye iç yat, tek başına, her haltı yapmak için adam mı lazım).

    ** aile ve çevre baskısını da eklemezsem hatırım kalır. kaç yaşına gelinirse gelinsin değişmeyecek bu. aile, yani anne baba çocuklarının mürüvvetini görmek istiyor, peki neden? amaç sadece mürüvvetini görmek mi; bence hayır. kabak gibi ortada olan bir kıyasla mukayese durumu söz konusu. falancanın şusu bunla evli, osu şuradaki kızı almış vermiş.. onun evi var, barkı var. yani bir iktidar ve güç aile içinde bunu düşündüğümüzde. küçük bir cumhuriyet yaratma planları.. hal böyleyken de olan hala 30' lara gelmiş ama işten güçten, kimi zaman eğitimden hala evlenememiş kadına/adama olur. biraz da niyazlı büyütüldüyse sözünden çıkamazlar zaten.

    şimdi bu kadar şey dedik ama sevgi ve aşk nerede? daha doğrusu var mı, gördünüz mü? masa altlarına kaçmış olabilir mi, değiyor mu teninizin her hangi bir yerine. görebilen, duyan, hisseden ne kadarımız varız da evliliği süresiz saadet olarak algılıyoruz. yok pembe hayaller peşinde değilim, bunların hiç biri olmaz, olamaz tabi. türlü türlü sıkınt , sorumluluk, dayanılmaz iş yükü ve gelecek kaygısı varken çok oluyoruz böyle aşklı, sevgili şairene takılarak.. "aşık" olduğumuzu sanıyoruz ancak. sandırılıyoruz , eşraf sayesinde. sürekli bir gaza getirmeler, aşırı yüklemeler falan. .hadi koçum, hadi tatlım, zifaf öncesi kuvvetli yumruklar misali ; her ilişkimize badoslama sokuluyoruz. ilk aylar rüya, sonrası kabus.."evlenmek zorundaymışız" hissi omuzlarımızda, nikah defterlerini karalıyoruz, önceden sırıtık ifadeler resmedilerek sayfalara..

    olduğum gibi kabul eden, olduğu gibi kabul edecek insanları aramayalım, yok çünkü.. herkes, herkesi değiştirme ve türlü bencilliklerine alet adevat etme derdindeyken zorr evlilik hayalleri kurarsınız siz . sebepler üretemeyin , üretmeyin... iki tas bir çorba, bir döşek bir yastık , koynunda sevgisiyle sizi bağırlarınıza basacak ne adamlar kaldı dalyan gibi, ne de koca yürekli kadınlar..

mesaj gönder