1. bıyıklarını kesince çok ağlamışım ben...çok küçükken...tanıyamamış mıydım yoksa otoritesini mi yitirmişti o küçük çocuğun gözünde? bilemem...sesini duyunca susmuş, o susunca ben basmışım yaygarayı bir kaç gün...durmadan türkü söyledim gezdim evin içinde diye anlatır...

    anne başka, annenin eksiklerini de, ezilmişliğini de zayıflığını da erken yaşlardan itibaren görürsün...saklayamaz ki...çünkü bir nevi bağımlı yaşam geliştirmişsindir, babayla olan kopuştan çok sonra gelir birey olurken anneyle kopuş ve o süreç içinde yanıbaşında binbir türlü şeye şahit olursun annenin yaşadığı...onun korkuları, sevinçleri, yeterlilikleri ya da yetememezliği sana da geçer hatta...

    ama baba öyle değil bizde...hep biraz uzak, yakın ama uzak...lokum gibi derler ya; öyle, ama içindeki fındık parçalarının dişine ne zaman batacağını bilemezsin...

    uzun bir ayrılığın ardından ilk görüşünde uzaktan sana doğru gelirken şöyle bir süzüp dökülmüş saçlarına bakarsın, içine tel tel bir hüzün dökülür...

    kovboy filminin orta yerinde koltuğunda uyuyakaldığında izlersin biraz iç çekerek; kalkar uyandırırsın fısıldayarak, uyumadım yahuu diye diretişinde güç ararsın sen de kendine, çayını verirken hafiften titremeye başlayan elini görünce yine bir iç geçirirsin...

    hastayım demez, iyi gibiyim der; ama sesinde duyduğun zayıflıkla artık bıyıklarını kesti diye ağladığında seni susturan ses olmaktan uzak...anlarsın, artık o senin çocuğun olmaya başlayacak...
    mesut

mesaj gönder