ego


  1. içimde her aldığım nefesle körüklenen ateş gibi yanan kibrim ve kırgınlıklarım ağır geliyor. dengem bozuluyor, çöküyorum bir kafein koltuğuna. günlerim geçmiyor, ya da istediğim gibi geçmiyor diyelim. bir şekilde yarını gördüğüm gerçeği sürekli beni yanıltmaya devam ediyor. ona da sinirliyim. neyse, ne diyorduk?

    üzerine et geçirilmiş kafatasları ile içerisinde varlığından bile haberdar olmadıkları, olsalar bile üzerine düşünmeye değer görmedikleri egolarıyla karşımda duruyorlar. bir şekilde gülümsetiyor bu beni. böylesine trajedinin içinde kendilerini mutlu edebilmelerine hayran oluyorum. sırları ne? yokmuş gibi davranmak mı? sanmıyorum. baştan varlığını kabul etmezsen, yokmuş gibi davranmana gerek kalmaz değil mi? görmezden geliyorlar. bunun yerine akşama yapacakları yemeği, haftaya olan konferansı, bugün yıl dönümü olan evliliklerini düşünüyorlar. ama bunları düşünmelerini sağlayan şeyin ne olduğu umurlarında değil.

    gözlerinden gözyaşı aktığında gerçekten üzülüp üzülmediklerini, yanaklarında gamze çıkararak gülümserken sahiden mutlu olup olmadıkları ilgilendirmiyor onları. duygularının saflığının, düşüncelerinin özgünlüğünün önemi yok. tek önemli olan, bir öncekinden iyisi olmak. birileri tarafından konuşulmak, iz bırakmak. kendilerini bir yarış içine yerleştiriyorlar sürekli. daha iyi bir telefon, daha iyi bir maaş, daha iyi bir eş. hayatları bunun üzerine kurulu. birilerini geçmek. ama tüm bunları yapmak durumunda hissetmelerinin sebebi de umurlarında değil. yüzlerce yol düşünün, hepsini adım adım geçtiğiniz, ilerleyebilmek için sayısız fedakarlıklar yaptığınız yollar. bu yolların tümü-istisnasız tümü, tek bir noktada kesişiyor: ego. ve o noktayı görmemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. üzerine asfalt geçip kontrol altına aldıklarını sanıyorlar. yüzeyseller, mide bulandırıcılar.

    ve en akıllılarımızlar.

mesaj gönder