1. yazı dizimin bu bölümünde işaret diline değinmek istiyorum. aslında bu yazıyı işaret dili başlığı altında paylaşsam belki daha doğru olabilirdi ama yazı dizimin ilerleyişi açısından burada paylaşmam gerektiği düşüncesiyle fikrimi değiştirdim.

    öncelikle işitme engelli insanlar üzerinde yapılan araştırmalara değinmek istiyorum. bu insanlar kendi aralarında işaret diliyle konuşurlarken beyinlerinin hangi bölgelerinin aktif olduğu incelenmiş. evet, sesli iletişim kurabilen işitme engeli olmayan insanların konuşurlarken beyinlerinin aktif olan bölgeleriyle aynı. broca ve wernicke bölgeleri. ilk yazımızda bu bölgelere değindik. halbuki beynin daha çok görsel olaylarla ilgili sağ yarı küresinin aktif olması beklenirdi, değil mi? hayır.

    bir de edward klima ve eşi ursula bellugi'nin çalışmalarına değinmek istiyorum. hayır, klimanın mucidi değil, klimanın mucidi willis carrier. edward klima işaret dili üzerine uzmanlaşmış bir dilbilimci. beyinlerinin sağ yarı küresi ve sol yarı küresi hasar görmüş işitme engelli insanlar üzerine bir araştırma yapıyorlar ve sonunda ödül de alıyorlar. işaret diliyle iletişim sırasında beyninin sol yarı küresi hasar görmüş kişiler, sağ yarı küresi hasar görmüş kişilere göre, ilgili kelimelerin karşılığı işaretlerde daha fazla hata yapıyorlar. halbuki işaret dilini görsel bir iletişim aracı olarak düşündüğümüz için, beyninin sağ yarı küresi hasar görmüş işitme engelliler daha fazla hata yapmalıydı, değil mi? hayır.

    işaret diliyle de olsa iletişim sırasında beynin sol yarı küresinin daha çok aktif olduğu bu araştırmayla da gözlemlenmiş oluyor. hatta yapılan araştırmalar işaret dilinin kendi içinde bir gramer yapısının da olduğunu gösteriyor. evrimsel açıdan işaret dilinin konuşma diline giden yolda nasıl bir basamak olduğu sanırım biraz şekillenmiştir. buna yazı dizimin ilerleyen bölümlerinde daha fazla değineceğim. şimdi işaret diline geri dönelim.

    işitme engelli bireyler doğuştan olduğu gibi sonradan da bu duruma gelmiş olabilirler. hatta işitme engelinin seviyesine göre iletişim becerileri de farklılık gösterebilir. aldıkları özel eğitimin ve çevrelerindeki insanların bilinç seviyelerine göre okuyabilme (sessiz okuma), yazabilme gibi becerileri de geliştirebilirler. bu bireyler için eğitim ve çevrelerindeki insanların farkındalık seviyeleri, beyin ve sosyal zeka gelişimleri için çok önemlidir. neden derseniz?

    çocukken yaz tatillerinde köye giderdik. köydeki çocuklar bana bir kız göstermek istediler. zincirle ağaca bağlı bir kızdı. ona yaklaşmamı istediler. yaklaşmak isteyince saldırgan ve sinirli bir şekilde üstüme doğru atıldı. diğer çocuklar gülüştü, çünkü böyle olacağını biliyorlardı. o an 12-13 yaşlarında bir kız çocuğunun bu şekilde ağaca bağlanmasına çok üzülmüştüm. şimdi o kızın işitme engelli olduğunu tekrar düşününce olay aslında çok daha vahim bir hal alıyor. 78-79 yıllarında, bilinçsiz bir aile hatta bilinçsiz bir toplum içinde, işitme engelli olarak dünyaya geliyorsunuz. gerekli eğitimi alamadığınız için çevrenize uyum sağlayamıyorsunuz. uyum sağlayamadıkça dışlanıyor ve hor görülüyorsunuz. ve bu tutum sizi saldırganlaştırıyor. saldırganlaştıkça çözümü sizi ağaca baklamakta buluyorlar. sonra çocuklar sanki zincirle bağlı bir köpeği sinirlendirir gibi sizinle uğraşıyorlar ve çaresizliğinizle eğleniyorlar...

    doğuştan işitme engelli insanların bir iç sesi yoktur. bir dakikalığına iç sesinizin olmadığını düşünün. gerçi bunu düşünebilmek için dahi bir iç sese ihtiyacınızın olması da güzel bir paradoks. tabi durum değerlendirmelerini görsel olarak beyninizde canlandırabiliyorsanız bunu başarabilirsiniz. işitme engelli olmadığı halde iç sesi olmadığını iddia eden insanlar bunu bu şekilde başarabiliyorlar. peki işitme engelliler nasıl başarıyorlar? onların iç sesleri de işaret dili olarak tezahür ediyor. yani iç dünyalarında kendi kendileriyle işaret diliyle iletişim kuruyorlar. şimdi bu insanların eksiksiz, iyi bir eğitim almalarının gerekliliği çok daha iyi anlaşılmıştır.

    dünyadaki toplumsal, sosyal, ekonomik düzen ve eğitim sistemi doğal olarak, işitme engeli olmayan insanların yaşam koşullarına uygun olarak gelişmiştir. fakat bu düzene uyum sağlaması gereken, işitme engelli %4-5 bir topluluk vardır. yani kabaca 360 milyonun üzerinde, amerika nüfusu kadar bir insan topluluğu demek.

    işaret dili bölgeden bölgeye farklılık gösterse de, evrensel ortak bir işaret dili geliştirilse? ilkokul dörtten itibaren, lise sona kadar, haftada iki saat din kültürü ve ahlak bilgisi yerine, işaret dili eğitimi verilse? acaba farkındalığı artmış, empati kurabilme yeteneği gelişmiş bir toplum elde edebilir miydik? ya da zaten toplumun farkındalığı ve empati yeteneği belli bir seviyeye çıktıktan sonra böyle bir atılım mı olağandır?

mesaj gönder