1. açıklama: bu öykü çok yeni. hocam henüz bu öykümü görmedi. ilk defa sizler okuyacaksınız. lütfen düşüncelerinizi benden esirgemeyin olur mu?
    not: konu balkondaki bir köpekle ilgiliydi aslında. ben takip etmedim ama, herkes biliyormuş. birileri tatile gidip köpeklerini balkonda aç susuz bırakmış. köpeğin acılı havlamalarına dayanamayan komşular sonunda itfaiye çağırmış ve köpeği kurtarmışlar. ben bu haberi duymadım ve okumadım. her neyse, ben hocaya empati kuramadığımı ama izin verirse hayvanlarla ilgili başka bir konuda yazmak istediğimi söyledim, kabul etti. bakalım beğenecek misiniz?
    not2: yeniden okuduğumda tek tırnak ve iki tırnakla ilgili bir açıklama yapmam gerektiğini hissettim. tek tırnaklılar, kadının kafasının içinden geçenler, iki tırnaklılar zaten belli, kadının yüksek sesle kendi kendine konuşmaları. (bu açıklama bana kendimi kötü hissettirdi aslında. ama öyküyü yeniden okurken sanki anlaşılmayacakmış gibi geldi.)

    yaşlı kadın ve kedi

    kadın oturduğu mutfak masasından belini tutarak doğruldu. ‘yaşlılık zor vesselam!’ ‘burası kızının evi, damadının değil, sade kızının. kötünün iyisi. adam öleli hep burada. adam, kocası, kaç yıldı o öldü?’ ‘aman! hep unutuyor artık her şeyi. burada hep yalnız. sabah erkenden herkes bir gidiyor, kendi koca gün bir başına. bir de şu kedi. yaramaz.’ “adını ben koydum, herkes beğendi, neydi adı? düşün kadın, düşün……”

    kedi gözünü dikmiş bakıyor. kulağının teki, bir de bir patisi siyah, geri kalan her yeri beyaz. sol gözünün altından burnuna kadar uzanan bir de siyah çizgisi var minik suratında. belki de bu işaret bakışlarını bu kadar meraklı yapan.
    “hatırladım!” diye bağırdı kadın. “fırıldak!” “senin adın fırıldak.” adı söylenince “mavv” dedi fırıldak. ‘onun yemeği de var, suyu da. benim de var. o da yalnız ben de.’

    gitti, balkon kapısını açtı. balkonda da küçük bir masa vardı ve iki de plastik sandalye. geniş bir balkondu. ‘ziynet balkonu baştanbaşa telle çevirtmiş. kedi yaramaz ya.’
    sandalyelerden birini çekti oturdu. hangi aydaydılar hatırlayamadı. hava serindi. giysisinin üzerinden hiç çıkarmadığı tiftiklenmiş örgü yeleğini çekiştirdi. "serin."
    bu balkondan gördüğü yalnızca diğer binalardı. önlerinde bir avuç yeşil. hiç ağaç yok. ‘sevmiyorum bu balkonu, arka balkon daha güzel.’
    kızı izin vermiyordu öteki balkona oturmasına. ‘oğlanın balkonuymuş o, onun odasına girilemezmiş. oğlan da pek kıymetli zaten. bakalım n’olcak? kafasına sıçırtmaz inşallah. kapıyı da kitliyorlar. evin en geniş, en güzel odası o oda, balkonu da var. bir de benim odama bak.’ aklından bunları geçirir geçirmez pişman oldu. ‘tövbe, tövbe. şükür allah’ıma, başımı sokacak evim var. burası kızımın evi, damadımın evi değil, sade kızımın.’

    fırıldak, balkonu çepeçevre kokladıktan sonra geldi, kadının kalın çoraplı bacaklarına sürtünmeye başladı. “pist, pist! gene kıl yapacaksın her yerimi, sonra sana değil bana kızıyorlar, git bakayım!” ayağıyla kediyi itti. kedi canı yanmış gibi miyavladı, gitti balkonun duvarına çıktı. balkon çepeçevre bel hizasında duvarla çevriliydi. açık kalan her yanı geniş delikli plastik bir tel örgüyle kapatılmıştı. kedi, tel örgüleri koklaya koklaya bir uçtan bir uca yürüdü. tam köşe uca geldiğinde bir boşluk buldu. boşluğu patisiyle şöyle bir yokladı, sonra bütün merakıyla önce kafasını soktu, sonra da bütün gövdesini.

    kadının dikkati yelek cebindeki tespihteydi. tespihi avcuna aldı, ilk kez görüyormuşçasına dikkatle baktı, baktı. ‘tespih ölmüş kocasından kalma. ona da kim vermişti?’ düşündü, iyice zorladı zihnini. yok, gelmedi aklına. ‘hacıdan dönüşte hediye ettilerdi benimkine.’
    rüzgar hızını arttırmıştı. titredi. tespih elinden düştü. eğilip almadı. kalktı, aralık duran balkon kapısından mutfağa geçti yeniden. masada onun için duran eski melamin tabağı aldı, ocaktaki tencereden tepeleme taze fasulye doldurdu tabağa. “acıktım.” “ne zaman gelir bunlar? beni bu kadar yalnız bırakmayın diycem onlara, hele bi gelsinler de.”
    tabağı ekmeksiz sildi süpürdü. tuvalete girdi, çıktı. döndü tekrar mutfağa. masadaki tabak tertemiz oradaydı. “acıktım.” dedi kadın. tabağı aldı, ocaktaki tencereye doğru yürüdü.

    akşamüzeri okuldan evlerine dönen çocuklar, apartmanın giriş kapısına yakın, toprağın üzerinde buldular fırıldak’ı. dört ayak üstüne düşememişti kedicik. çocuklardan biri cesaret edip yanaştı kediye. camlaşmış gözlerine baktı merakla. kedininse meraklı sarı gözlerinin ışığı söneli çok olmuştu.
    hero

mesaj gönder