1. islam dininin ( hadi biraz daha açık olalım ve sünni islam diyelim ) bu topraklardaki kültürel kodlarını ne selam verme ritüellerimizle ne de ölümün doğumun ardından gerçekleştirilen ritüellerle açıklayamayız diye düşünüyorum. islama ait olduğu zannedilen bir çok alışkanlığın, günlük hayatta dinle ilişkili olduğu zannedilen bir çok ritüelin temel taşları aslında kutsal kitaplardan gelmiş değil, bu topraklarda yüzyıllar boyu kök salmış daha bir çok eski inanışın devamı niteliğinde. resmi tarihin, islamın bize kabul ettirmeye çalıştığının aksine toplumlar yeni bir dini kabul ederken ne o dini büyük bir hasretle bir günde kucaklamış ne de eski inanç ve alışkanlıklarından bir çırpıda sıyrılmış. aksini iddia etmek bizim mahalledeki o pankartı okuduğumdaki gibi acı bir gülümseme yerleştiriyor yüzüme. bizim mahallede gerçek türkçüler imzası ile bir pankart asılı bir aydır, "tanrının dünyaya müslümanlıktan sonraki en büyük armağanı türklüktür" yazıyor.

    aklıma geldi, yazayım. geçen akşam mahalledeki evleri kentsel dönüşüm kapsamında alıp yerine cici binalar dikmek isteyen büyükçe bir müteahhitlik firmasının "iftar daveti" vardı. saat yedi buçuktan iftar saatine kadar kuran okundu ( ses sistemi kuruldu mahalleye ), iftarın ardından da eline mikrofonu alan müteahhitimiz "bu iftar tabii ki allah rızası için yapıldı. ama bir araya gelmişken hepinizden ricam, imzalarımızı bir an önce toplayalım da sizi yeni evlerinize bir an önce kavuşturalım" şeklindeydi ( herhangi bir tercüme yorum katmıyorum, tamamı ile gerçek :) ) aynı saatlerde onur yürüyüşünü gerçekleştirmek isteyen insanlara ise ramazana uygun olmadığı genel kabulü ile tomalardan tonla su sıkılıyordu.

    türkiyede yaşayan ve inancı olmayan ( ya da sünni müslüman inancının dışında kalan ) her insanın müslümanlık ile barışmasından daha önce bu devletin, toplumun o insanlarla barışması, hadi barışmak da demeyelim en azından bu insanlara da inanmama özgürlüğü sunabilmeleri gerekiyor. barışmak derken? bir barışma halinden bahsedeceksek bu ancak inancının mutlak kabul görmesi, baskın olması gerekliliğini savunan kesim başka türlüsünün de mümkün olduğunu, tabiri caizse kimsenin onları dinsiz yapma gibi bir dertlerinin olmadığını kabul ederek başlayabilir. kişi yaşadığı kültürün içerisinde genel kabul gören değerlerin çürümüş olduğunu düşünüyor ise pek tabii ki bunlara karşı kendi kabuğunu oluşturabilir. müslüman toplumun nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz ama ateist toplumun nasıl bir şey olacağına dair bir fikrimiz de yok değil hani. kuzey avrupa ülkelerinde ya da japonyada vs nasıl bir toplumun var olduğuna dönüp bakmak gerekiyor belki de. tanrı ateş toplarını salmıyor oralara bildiğim kadarıyla.
    mesut

mesaj gönder