• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.90)
stalker - andrei tarkovsky
uzak bir gelecekte, bambaşka bir yaşam düzeni içerisinde, ismi olmayan bir ülkedeyiz. dünyaya düşen dev göktaşı yaşamı yerle bir ederken zone adında esrarengiz, yeni bir bölge oluşmuştur. bu bölgeden içeriye girebilen insanların tutkularının gerçekleşeceğine dair söylentiler vardır. içeride yaşayan 'güç' insan zihni tarafından hayal edilmesi mümkün olmayacak güçteki bir varlıktır. askerler tarafından korunan zone bölgesine sadece gerekli olgunluğa erişmiş cesur stalker'lar girebilmekte, bölgeye giren insanlara eşlik etmektedirler. kahramanımız stalker, ailesinin tüm itirazlarına rağmen bölgeye girmek isteyen bir bilimadamına ve bir yazara eşlik etmeye karar verir...
  1. uzun bir film olduğu için bazen ilgim dağılsa da beğenerek izlediğimi söyleyebilirim.

    !---- spoiler ----!

    olayların geçtiği zamandan yaklaşık yirmi yıl önce bir bölgeye göktaşı düştüğüne ve bu göktaşının orada bazı değişikliklere neden olduğuna inanılıyor ancak buna dair herhangi bir kanıt yok. göktaşı bulunamıyor, insanlar kaybolmaya başlıyor. meraklıları korkutmak için bölgeyi dikenli tellerle çeviriyorlar ve giriş askerler tarafından korunuyor. filmde doğrudan o bölgeye yönelmek yerine, öncesinde bölge hakkında konuşmalar yapılıyor. şehir efsanesi gibi anlatılanlarla izleyende merak uyandırılıyor. bölgede bir oda var ve bu odada edilen duaların mutlaka gerçekleşeceğine inanılıyor. o odaya ulaşmak oldukça zorlu bir iş. simurg hikâyesindeki gibi, insanlar bazen yolun yarısında dönüyorlar, bazen bölgeye girişte, bazen de bölgede ölüyorlar. odaya ulaşanlar gerçekten çaresiz ve zavallı olanlar… iyi ya da kötü olmak değil, tüm ümitlerini yitirmiş olmak asıl kural. bölgede insanlar kuralları belirleyen değil, belirlenen kurallara uymak durumunda olan kişiler.

    ve iz sürücü (stalker), bir yazar ve bir profesörle bölgeye gidiyor. yazarın ve profesörün farklı hikâyeleri, nedenleri, amaçları var. gerçeklik hakkındaki düşünceleri çok farklı olsa da aslında son kertede birbirlerine benzedikleri görülüyor.

    filme bir kurgu-bilim filmi demek pek doğru olmaz bence. diyaloglardaki ve monologlardaki felsefi arka planı gözden kaçırmamak gerekiyor. özellikle yazarın “adlandırma” konusundaki ifadeleri dikkat çekici. dil felsefesi üzerine çalışanlar için küçük bir referans oluşturabilir. iki önemli replik var bu konuda:

    “bir yeri kazarken gerçeği keşfedeceğim yerde, gerçeğin çok değiştiğini görürüm. epey kazdım, özür dilerim… en iyisi adlandırmamak.”

    “istediğim şeyi gerçekte istemediğimi nasıl bilebilirim ya da istemediğim şeyi gerçekte istediğimi nasıl bilebilirim? bunlar anlaşılması zor şeyler. onları adlandırdığımız an, anlamları kaybolur, erir, çözülür, güneşte kalan bir denizanası gibi.”

    kişilerin gerçek adlarını değil takma ad kullanmaları, çiçeklerin kokusunu yitirmesi, dünyanın renksizliğine karşıt olarak bölgenin renkliliği, bölgeden döndükten bir hafta sonra intihar eden öğretmenin hikâyesi, en uzun yolun en az riskli yol olması, aynı yoldan geri dönülememesi, iz sürücünün kızı monkey’in anlatıdaki rolü gibi ayrıntılar üzerinde de durmak gerekiyor.

    en beğendiğim monoloğu da yazayım:

    “izin ver, planlanan her şey gerçekleşsin. inanmalarına izin ver. çünkü, onların tutku dediği gerçekte duygusal bir enerji değil, ruhları ve dış dünya arasında bir sürtüşme. ve en önemlisi, kendilerine inanmalarına izin ver. izin ver, çocuklar gibi çaresiz olsunlar, çünkü güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç, hiçbir şey. insan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise katı ve duyarsızdır. bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. sertlik ve güç, ölümün refakatçisidirler. uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışa vurumlarıdır. çünkü katılaşan, hiçbir zaman kazanmaz.”

    !---- spoiler ----!

mesaj gönder