1. türk edebiyatında hasan ali toptaş'ı tanıdığımda, onun romanlarını okuyup hayran kaldığımda "sonunda roman diyince aradığımı buldum" demiştim. andrei tarkovsky'i tanıdığımda ise sinemanın benim için anlamını keşfettim.

    hep düşünmüşümdür beyaz perdeyi etkili kılan şeyin ne olduğunu, sinemayı neden bu kadar sevdiğimi. mühürlenmiş zaman kitabında "insanlar neden sinemaya gider?" sorusunun cevabını şöyle verir tarkovsky:

    "genelde insan, yitirilmiş, kaçırılmış ya da henüz erişilmemiş zaman yüzünden sinemaya gider. hayat deneyimleri arayışı içinde oraya gider, çünkü sinema, başka hiçbir sanat türünün başaramayacağı kadar insanın olgusal deneyimini genişletir, zenginleştirir ve derinleştirir, hatta yalnız zenginleştirmek de kalmaz, âdeta gözle görülür bir şekilde uzatır da. sinemanın esas gücü budur, yoksa 'star'lar, bıkkınlık veren konular, günlük hayatı unutturan eğlence değil."

    ben daha çok "yitirilmiş zamanlarım" için sinemaya tutkunum. "yitirilmiş zaman" benim çocukluğum, "erişilmemiş zaman" belki de hayallerim.

    onun filmlerini izlemeye başladıktan sonra kendimi ve insanları çok daha iyi anlamaya başladım. filmlerindeki derinlikli diyaloglar, yağmur ve su sesi beni büyülüyor.

mesaj gönder