1. peşin uyarı: uzun ama ziyadesiyle uzun bir yazı olacak; o yüzden ya bu cümleden sonrasını okumayın ya da sonuna kadar okuyacak kadar sabırlı olun lütfen. eğer yazarken konuyu dağıtmışsam ve haddimi aşmışsam affola.

    uzun yazmayalım arkadaş. eyvallah! eğer seyahat halindeyken mavi montlu güzel bir kız gördüysek ve hülyalındıysak, hiç yazmayalım hatta. zira böyle bir mevzu hakkında tek satır yazmak bile abesle iştigaldir. ancak, söyleyecek sözümüz ve daha da önemlisi yazacağımız konu hakkında bilgimiz varsa, lütfen tuş takımına eziyet edene kadar yazalım.

    kitap okuma alışkanlığı olmayan ve ya kitap özeti okuyan insanların projelendirdiği bir gençlik yetiştirilmeye çalışılıyor bu ülkede. okumayan insanın yazacak neyi olur ki? okumayan insan, düşüncelerini yazıya da dökemez ve maalesef artık konuşurken bile kendini ifade edemez hale gelir. teknolojik imkanları kullanıp şeffaf ekranlardan başkalarının yazdıklarını okurlarda, kendi başlarına kurdukları iki cümlede akım diyecekken bokum derler, o ayrı mesele.

    zaten son zamanlarda bizler ciddi iletişim sıkıntısı içerisindeyiz ve genellikle bu durumu şu şekillerde ifade ediyoruz:
    1) “türkçe esnek bir dil efendim nereye çekerseniz oraya gidiyor.”
    2) “ben onu demek istemedim.”
    3) “beni yanlış anladınız/beni anlamamışsınız.”
    4) “siz türkçe bildiğinizden emin misiniz?”
    .
    .
    .
    ve böylece uzayıp gidiyor. oysaki sorun dilimizi bilmememizden ileri geliyor. hadi dil bilgisi kurallarını geçelim-ki bu yazıda bile kaç tane hata var kim bilir?- ama kelimelerin anlamlarını bilmiyor insanlar. adam “hayvan gibi çalıştım” diyor. yahu adam, karınca gibi çok çalıştım dersin, buna kim itiraz eder? karınca çalışır kardeşim, hem de çok çalışır. tembel hayvan ya da “slow lorry” (ingilizce'sini kullandığım için özür dilerim) çok mu çalışır?

    yazı, sanatın pek çok dalında, bilimde ve siyasette tarihe bir iz bırakabilmenin yegane yoludur. “söz uçar, yazı kalır” diye boşuna dememiş eskiler.

    arkadaş, bu ülkede bir yaşar kemal var ki; adam 12.000 farklı türkçe kelime kullanarak bir roman yazmış ve bunu nesillerdir hayranlıkla okuyoruz. bir ahmet hamdi tanpınar var ki; “huzur” adli eserini 10.000 farklı türkçe kelime kullanarak yazmış. simdi gidelim bu iki rahmetli şahsı bir şekilde diriltelim ve diyelim ki: “ya üstadım ne demeye bu kadar farklı kelime ile bu denli uzun yazdınız?” bilmem ki tepkileri ne olurdu?

    yazın kardeşim yazın. ama okuyun önce ki yazacak malzemeniz bol olsun. varsınlar size, x kişinin şu kitabını okumuşsun da ondan aktarıyorsun, senin kendi düşüncelerin değil desinler. okuyarak ve yazarak bilgilendirin insanları.

    iki kelimeyi yan yana getirip “enter” tuşu ile alt satıra geçen sözüm ona “türkiye sevdalısı” ama ayrıştırıcı sözde gazetecilerin üslubunu da; ortalıkta kalpağı ile dolaşıp yazdığı ve konuştuğu anlaşılmayan ve her kıbleye eğilen ruh hastalarının üsluplarını da; pasaj pasaj başka kitaplardan çalıp, ardından kendi ülkesine sallayarak nobel edebiyat ödülü alan zerzevatların üsluplarını da örnek almayın. hele ki tarihe gömülmüş şanlı bir imparatorluğu zerre idrak edememiş sözde ecdat sevdalısı ama ecdadının ne dilini ne de kendisini anlayamamış, din ve osmanlı tüccarı zavallıları hiç örnek almayın.

    kendiniz olun yazarken, kendiniz gibi yazın ama yeter ki yazın. çünkü yazarken kullanacağınız üslup, şekil ile ilgilidir ve edebi bir metin yazmıyorsanız pek önemsizdir ama gayeniz görüşlerinizi aktarmak ve kendinizi ifade etmekse, kendini ifade edebilmenin en iyi yolu, kanaatimce en yalın biçimde yazmaktan geçer.

    son olarak; konuyla alakalı olacak bicimde teknolojinin zararlarından bahsedeyim ki derdimi tam olarak anlatabileyim. efendim, ben biraz yaşlandığım için olsa gerek; görsel ve işitsel malzemeye dayalı bilgi paylaşımlarını tatminkar bulmuyorum. kütüphanelerde ansiklopedi kurcalayarak büyüdüğümüz ve bilgisayar ile üniversite sıralarında tanışabildiğimiz için olsa gerek, okumadan anlayamıyorum ve ya o görsel malzemeler yetersiz hazırlanıyor olacak ki ben hala okumayı tercih ediyorum. okuyabilmem için de birilerinin yazması gerekiyor ve mümkünse uzun uzun yazsınlar ki ben “ito integrali” ile “leibniz integrali” arasındaki farkı iyice idrak edebileyim. birilerinin bir zamanlar dediği gibi-“hap gibi, hap”-olmuyor bu bünyede efendim.

    okumuyorlar diye yazmayalım mı? eksi alacağız diye yazmaktan vaz mı geçelim yani?

mesaj gönder